Bir zamanlar, öğretmenlerimizin gözlerindeki o pırıltıya bakıp geleceği okurduk. O parlak gözler bize doğruyu, iyiyi, güzeli anlatır; yanlışın nasıl yıkıcı olduğunu öğütlerdi. Hayatımızda hiç yer bulamayan kelimeler vardı: yalan, ihanet, riyakârlık, vefasızlık, nankörlük... Çünkü öğretmenlerimiz bu kelimelerin ağırlığını bizden sakınırdı. Ellerindeki kalemle değil, yüreklerindeki inançla silerlerdi bu kavramları hayatımızdan. Ama ne olduysa oldu; bir devrin getirdiği kaos, öğretmenleri bile çaresiz bıraktı.
Artık ne öğretmenler eski öğretmen ne de öğrenciler eski öğrenci... Onları suçlayacak değiliz. Devir aldı, yok etti onları. Maaş kuyruklarında bekleyen, sınıflarında olmayan kaynaklarla savaşan, yetiştirdikleri gençlere umutla bakmaya çalışan o insanlar, hayatın ağırlığı altında ezilirken nasıl “mucize” yaratabilirdi ki? Devirdi, düzenlerdi, sistemdi... Ne derseniz deyin; olan, en çok onların umutlarına oldu.
Ama işin dramatik yanı şu ki; öğretmenlerimiz hala inatla bizlere doğruyu öğretmeye çalışıyor. Hala o yok edilmiş kelimeleri, yani dürüstlük, sadakat, samimiyet, vefa ve şükran gibi değerleri diriltmek için uğraşıyorlar. Şaka bir yana, bazen kendime soruyorum: Acaba o büyük güçlerin bile yapamadığını, bizim öğretmenlerimiz yapabilir mi? Yıkılmış düzenlerin içinde yeniden bir “erdem çağı” başlatabilirler mi?
Tabii, bir de işin komik yanı var: Öğretmenlik dediğin öyle bir meslek ki, sabah sınıfa girerken ayakkabının bağcığı çözülse öğrenciler alay eder; kravatın yamuk olsa dünyanın en komik insanı oluverirsin. Hele bir de unuttuğun bir konu olursa, vay haline! Öğrenciler alır sazı eline: “Hocam, siz nasıl öğretmensiniz ya?” diye… Ama işin güzel yanı şu: O eleştirilerin altında bile, aslında onları değiştiren o görünmez sihir var. O sihir, öğretmenin fedakarlık ve emekle dokuduğu birer değer örtüsüdür.
Velhasıl kelam, biz öğretmenlerimizi ne kadar yıpratırsa yıpratsın bu devir, onların öğrettiği o ilkeleri devirmeye asla gücü yetmeyecek. Çünkü insanlığın kelimelerle sınandığı bir dünyada, onların yüreğimize ektiği tohumlar büyümeye devam ediyor. Ve bir gün, o silinmiş kelimeleri yeniden hayatımıza katacak olanlar yine onların öğrencileri olacak.
Unutmayalım ki öğretmenler sadece ders anlatmaz; hayatı anlatır, insanı anlatır. Ve onların emeğiyle şekillenen dünyada, belki de en büyük ders şu olacaktır: Devirler gelir geçer; ama iyilik hep kalır.