AH BE ÇOCUK...
Televizyon ekranlarında ya da gazetelerde, büyük bir özgüvenle yalan söyleyen kişilere rastladığınızda, bunun sadece bir sahne performansı olduğunu sanabilirsiniz. Ancak çoğu zaman bu tür davranışların kökeni, bireyin karanlık geçmişine, içsel çatışmalarına ve yaşamış olduğu travmalara dayanır. Yalan söylemek, kişinin hayatındaki eksiklikleri doldurmak, başkalarını manipüle etmek veya kendi suçluluk ve utanç duygularını bastırmak için kullandığı bir araç haline gelir. Ama bu, karanlığa teslim olmaktan başka bir şey değildir.
Bir televizyon programında, yıllardır kendisini topluma "başarılı bir iş insanı" olarak tanıtan bir kişinin hikayesini ele alalım. Bu kişi, çocukluğunda yoksulluk ve dışlanmışlık yaşamış, sürekli olarak yetersizlik duygusuyla büyümüştür. Küçük bir çocukken, mahallesindeki diğer çocukların dalga geçmesinden kaçınmak için hayalî bir hikâye yaratmaya başlamış: "Babam büyük bir iş adamı, bizim çok paramız var." Bu hayalî hikaye, yıllar geçtikçe bir yaşam tarzına dönüşmüş. Bu kişi, gerçek kimliğini saklayarak yalanlarla kendine bir "başarı maskesi" takmış.
Ancak bir gün, canlı yayında söylediklerinin tutarsızlığı fark edilmiş. "Geçmişte şu kadar büyük projeler yönettim" dediği halde, gerçekler araştırıldığında bu projelerin hiç var olmadığı ortaya çıkmış. Peki bu kişinin bu kadar büyük bir yalanı sürdürmesinin sebebi neydi? Çocuklukta yaşadığı derin travmalar, içindeki değersizlik hissi ve toplumda kabul edilme arzusu. Bu kişi, kendi gerçeğiyle yüzleşmek yerine, kendini sahte bir dünyaya hapsetmeyi tercih etmişti..
Çocukluğunda yaşadığı tranvaların sonucunu...
Başka insanları karalıyor, iftiralar atıyor ve bir "hakikat savunucusu" gibi görünmeye çalışıyordu. Oysa ki, iç dünyasında kendi gerçeğini bile kabul edemiyor.
Bir kişinin yalanlarına inanması, kendi gerçekliğinden tamamen kopması anlamına gelir. Bu kopuş, bireyin psikolojik sağlığına ciddi zararlar verebilir. Televizyonda gazetelerde sürekli olarak başkalarını karalayan, iftira atan kişiler, aslında kendi yaralarını başkalarına yansıtmaktadır. Yalan söyleyen kişi, gerçekte içinde bulunduğu karanlığı daha da büyütür ve nihayetinde o karanlık tarafından yutulur.
Sonuç olarak, yalanlarla bir ömür geçirilebilir, ama gerçeklerle yüzleşmek ve onlara hizmet etmek, bireyin hem kendine hem de topluma yapabileceği en büyük iyiliktir. Kendi geçmişine ve hatalarına rağmen dürüst olmak, insanı karanlıktan kurtarıp aydınlığa taşır. Gerçek, bireyin hem kendini hem de başkalarını özgür bırakmasının tek yoludur.