Bizim memlekette koltuk, oturmalık mobilya değil, adeta bir taht meselesidir. Kim oturursa bir daha kalkmaz, kalkacak gibi olursa da ayaklarını yere sürter, masayı tutar, gerekirse korumaları devreye sokar. Koltuk deyip geçmeyin, öyle bir büyüsü var ki, insanı sıradan bir memurdan halktan kopuk bir “büyük insana” dönüştürebilir. Tabii bu büyünün yan etkileri de yok değil: Kemal Sunal’ın Koltuk Sevdası filmindeki gibi, bu sevda insanı en sonunda akıl hastanesinde sonlanan bir yola da sürükleyebilir.
Başkan karakterini hatırlıyorsunuz değil mi?
Oturduğu makam odasından çıkmadan mahalleliye caka satan, insanları vaatlerle kandırıp her işi göz boyamayla halleden adam... “Seçilirsem yolları altın kaplayacağım!” diye bağıran ama daha başkanlık koltuğuna oturur oturmaz kendi yoldaşlarını unutup, "Ben nasıl daha havalı görünürüm?" hesaplarına dalan başkan. Tabii işler öyle her zaman koltuğa oturunca güllük gülistanlık olmuyor. Sonuç? Film finalinde, hastane bahçesinde koşuşturup, "Ben başkanım!" diye hayal dünyasında yaşamaya devam eden bir adam.
“Başkanınız Çok Çalışıyor”
Film komik ama günümüz siyasetiyle karşılaştırınca insan bir kahkaha atıp, ardından derin bir "Acaba?" çekiyor.
Koltuğa oturanlar, kendilerini orada tutabilmek için her türlü algı oyununu oynuyor. Bakıyorsunuz, halkın içine az karışıp sonrasında karışık dondurma gibi her gün sosyal medyada “Çok çalışıyoruz!” diye fotoğraflar paylaşılmış.
Bir zaman sonra öyle bir hal alıyor ki bu iş, başkan yalnızca başkanlığa değil, kendi hayal dünyasına da saplanıp kalıyor. “Ben halkın kahramanıyım!” diye aynanın karşısında poz veren başkan, aslında halkın sokaklarında değil, sadece kendi fotoğraf albümünde yaşıyor.
Halk mı?
O artık yalnızca bir rakamdan ibaret. "Kaç oy daha alırız?" diye hesaplanıyor.
Ama o hesap bazen tutmaz. Koltuk sevdasına kapılıp halkı kandırmak isteyen her başkan, er ya da geç gerçekle yüzleşir.
Film gibi yani,
Sonunda halkın ona
"Başkan Bey!" diye değil,
"Hasta Bey!" diye hitap ettiğini görür.
Öyle ya, hayal dünyasında yaşayan bir başkan için en uygun yer, mahalle meydanı değil, beyaz gömlekli ablaların ve amcaların olduğu bir hastane bahçesidir.
Koltuk sevdasına tutulmuş liderler için en büyük ders, Kemal Sunal’ın o eşsiz mizahından gelir:
Makamlar geçicidir, ama halkın gönlündeki yer kalıcıdır. Koltuk için halka sırt çeviren, halkın gerçek sorunlarını görmezden gelen herkes bir gün yalnız kalır. Koltuk elden gider, makamdan düşer, ama düşerken de bu işin mizahını izleyen halka tatlı bir hatıra bırakır.
Sonuçta,
Bir koltuk uğruna akıl sağlığını kaybetmeye değer mi?
Aman diyelim, koltuğa oturmak yerine halkın içine karışın. Yoksa kendinizi hastane bahçesinde
“Ben başkanım!” diye bağırırken bulabilirsiniz!