Böyle gelmiş böyle gider bir düzen var ki memlekette, başrolde her daim “zübük” olarak nam salmış, masumiyet maskesini hiçbir suretle elden bırakmayan tipler var! Bu zübükler o kadar maharetli ki, işledikleri her türlü “hoş olmayan eylem” karşısında kendilerini hep “suçsuz” bulurlar. Şu lafı duymak size de tanıdık gelecek: “Ama ben masumum!” E tabii, koskoca zübük hiç suçlu olur mu?
İlk kuralı size açıklıyorum: Zübükler suçüstü yakalanmadığı sürece “suçsuz” sayılırlar! Maharetleri de burada zaten; yakalanmamak konusunda birer usta haline gelmişlerdir. Kim bilir kaç türlü olayı halının altına süpürmüş, göz göre göre yaptıkları her hareketin ardından “Ben ne yaptım ki?” diyerek işi örtbas etmiştir. Peki suçüstü yakalanırlarsa ne mi olur? O zaman da kural iki devreye girer: İnkâr! Hem öyle bir inkâr ederler ki, siz bile bir ara “Acaba ben mi yanlış hatırlıyorum?” diye sorgulamaya başlarsınız. Zübükler her şeyden sorumludur ama hiçbir şeyden suçlu değildir!
“Ben Yaptım Ama… Zaten Siz de Yaptınız!”
Zübüklerin kendilerini aklama taktikleri öyle ince işlenmiştir ki, yılların deneyimini taşıyan bir “ben yapmadım” savunmasına sahiptirler. Örneğin, biri çıkar ve der ki, “Ama sayın zübük, bu yanlışı siz yapmadınız mı?” Cevap gecikmez: “Evet ama zaten siz de yaptınız!” İşte bu noktada halk olarak hepimiz bir anda suça ortak edilmişizdir! Suç tek başına işlenmez, efendim. Zübüklerin dünyasında suç, paylaşılarak küçültülür. Biz de “Evet ya, biz de yapmıştık zamanında” diye kendi kabahatimizi sorgularken, zübükler köşede ellerini ovuşturur.
İkinci Bahane: Dış Güçler!
Zübüklerin en büyük destekçisi her zaman “dış güçler”dir. Öyle ki, nerede bir terslik olsa hemen bir “dış mihraklar” hikayesi devreye girer. Bir işin sonu kötüye mi gitmiş? Emin olun, zübüklerin bununla ilgisi yoktur; tüm suç dış mihrakların oyunudur. Kaosu körükleyenler hep dışarıdadır; bizim zübükler ise yalnızca saf, mazlum ve iyi niyetli bir şekilde halkı düşünüyorlardır. Hiçbir şey yapmamışlardır, sadece “olayların gelişimini izlemek” zorunda kalmışlardır. Tabi bunun yanında bir de “vatanı kurtarma” hedeflerini her fırsatta öne sürerler.
Suçlamaya Gelince Zübüklerin Sağlam Dayanakları Vardır
Bir zübüğü suçladığınız anda, koca bir savunma dosyası çıkar ortaya. Sadece üç saat içinde kendi hikayelerini kahramanlık destanına çevirecek kadar hızlıdırlar. Örneğin, "Bunu neden yaptınız?" diye sorduğunuzda aldığınız cevaplar şöyle olur:
- "Ama halk öyle istedi."
- "Ben değil, o yaptı!"
- "Tamam ama o dönem şartlar öyleydi."
- "O zaman da işler kötüydü; ben değil dışarıdaki hava bile suçluydu.”
Kendi üzerlerine toz kondurmazlar; siz toz kondurmaya kalksanız “ben masumum” diye feryat ederler. Böylece halkı da inandırırlar. Öyle ki, suçu kendileri işlemiş olsa bile en sonunda hepimiz kendimizi suçlu buluruz!
Suçsuz Zübüklerin Kaostan Beslenme Sanatı
Şunu kabul etmek gerek, kaosun olduğu yerde zübükler en az güneş enerjisiyle çalışan lambalar kadar mutlu olur. Kaos onlara yarar! Karmaşık bir ortamda, bir türlü çözülemeyen düğümlerde zübüklerin besin zinciri oluşur. Siz olayları anlamaya çalışırken, onlar kaosun içinde kendilerini aklamayı çoktan başarmıştır. Hatta bir ara dönüp bakarsınız, kaosun ortasında “Beni suçlayanlar asıl suçludur!” diye yüksek sesle haykıran bir zübük görürsünüz.
Sonra ne olur? Tabi ki biz suçluyuz! Zübükler her şeyden suçsuz çıkar, biz de kaosun içinde kalakalırız. Bu yüzden ne zaman işler sarpa sarsa, bilin ki ortalıkta bir zübük vardır, ama unutmayın: O asla suçlu değildir!
Son Söz: Masum Zübüklere Saygılar
Her defasında aynı senaryo, her defasında aynı replikler... Bir zübüğe asla suç konduramazsınız! Kaosun efendisi, nankörlüğün ustası, masumiyetin sembolü zübükler, bu toprakların vazgeçilmez kahramanlarıdır. Ne yapsalar suçlu olmazlar, ne yapsalar kaostan çıkarlar, her halükarda masum kalırlar. Bu durumda bize düşen tek şey var: Gülüp geçmek!