Türkiye'de son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler, muhalif medya ve toplum nezdinde ciddi tartışmalar yaratıyor. Özellikle CHP Lideri Özgür Özel’in kırılan ayağının tomografisinin günlerce gündemde kalması, cumhurbaşkanının katılmadığı anma günlerinin sümen altı edilmesi halkın sorunlarının özüne inen tartışmaların ne derece kısır bir döngüde sıkıştığını gözler önüne seriyor. Halkın günlük yaşamını derinden etkileyen ekonomik sorunlar, demokratik değerlerin aşınması ve hukuk sisteminin zayıflatılması gibi temel konular, maalesef yeterince gündem oluşturamıyor. Bunun yerine, magazinel nitelikteki konular ya da iktidarın yönlendirdiği gündem maddeleri kamuoyunu meşgul ediyor.
Türkiye’deki rejim sorunu, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin meşruluğu ve etkinliği konusundaki tartışmalar, oldukça sınırlı bir çevrede ele alınıyor. Özellikle muhalefetin ve bazı entelektüel çevrelerin dillendirdiği bu konu, ne yazık ki geniş halk kitleleri tarafından yeterince sahiplenilmiyor. Rejim tartışmasının bu denli dar bir çerçevede kalmasının birkaç sebebi var.
İlk olarak, medya üzerindeki baskılar ve otosansür uygulamaları, iktidara muhalif görüşlerin geniş kitlelere ulaşmasını engelliyor. Medya kuruluşları, ya doğrudan ya da dolaylı olarak iktidarın kontrolü altında ve bu durum, eleştirel seslerin duyulmasını zorlaştırıyor. Bununla birlikte, muhalif medya bile zaman zaman popüler ve dikkat çekici konulara yönelerek, asıl meselelerden uzaklaşabiliyor.
İkinci olarak, siyasi partilerin ve liderlerin alternatif siyaset üretmedeki eksiklikleri, halkın mevcut durumu kabullenmesine yol açıyor. Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayacaklarını açıklayan siyasiler, muhalefet vekillerine Meclis’te saldıranlar, sindirme politikalarını pervasızca uygularken, muhalefetin bu duruma karşı koyabilecek etkili bir siyaset geliştirememesi, halkın umutsuzluğunu pekiştiriyor. Özellikle CHP'nin bu noktada öncü rol oynaması ve birkaç siyasetçiden başkanının sesini çıkarmaması, zaman zaman denenmiş ve başarısız olmuş yöntemlerle cevap verilmesi, iktidarın elini güçlendiriyor.
Son olarak, toplumsal kutuplaşma ve iktidarın yarattığı korku iklimi, farklı siyasi düşüncelerin ortaya çıkmasını engelliyor. Bu durum, yeni ve yenilikçi siyasetlerin geliştirilmesini zorlaştırırken, mevcut rejimin meşruiyetini sorgulayan seslerin susturulmasına neden oluyor.
Ancak bu karamsar tablo, halkın bilinçlenmesi ve muhalefetin etkili stratejiler geliştirmesiyle değişebilir. Gerçek anlamda bir değişim istiyorsak, toplum olarak yüzleşmemiz gereken en temel mesele, rejim sorunu ve bunun getirdiği yönetim krizidir. Bu sorunu çözmeden, ülkenin diğer sorunlarına kalıcı çözümler üretmek mümkün olmayacaktır. Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı bir rejim, Türkiye'nin huzur ve refahı için vazgeçilmezdir.
Bu bağlamda, muhalif medya ve siyasetçilerin toplumu gerçek sorunlar üzerinde daha fazla bilinçlendirmesi, iktidarın yarattığı korku iklimine karşı cesurca durması gerekmektedir. Bu, sadece bir parti ya da liderin değil, tüm toplumun ortak sorumluluğudur.