Bakan Bey, geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada asgari ücreti açıkladı.
Tabii ki bu açıklama, vatandaşın kulağına biraz tuhaf geldi. Hatta bazı mahallelerde kahkahalarla karşılandı. Öyle ya, asgari ücretle ay sonunu getirmek artık bir ekonomik mucizeye dönüştü. Evde "Ay sonu geldi mi?" diye hesap yapmayı bırakıp, "Bu ayın sonu nerede?" diye haritadan bakıyoruz.
Şimdi hayal edelim, Bakan Bey bir sabah kalkıyor ve maaş olarak eline asgari ücret tutuşturuluyor. Kahvaltı sofrasında gözleme hayali kurarken, kuru ekmekle karşılaşınca şok geçiriyor. Yanında zeytin bile yok çünkü zeytin, artık kutlamalarda ikram edilen bir lüks haline geldi.
Bakan Bey, doğalgaz faturasını açıyor. Gözleri fal taşı gibi açılıyor çünkü fatura yazının sonundaki hanelerden fazla! “Bu kadar çok sıfırla insanın matematik zekâsı gelişiyor,” diye düşünerek teselli buluyor. Tabii faturayı ödedikten sonra market alışverişine gitmeye cesaret edemiyor. Çarşıya vardığında 1 kilo domates için müzayedeye katılır gibi "3 domates alana 1 kilo ücretsiz hava" kampanyasıyla teselli buluyor.
Eve dönerken minibüs parası yetmiyor. Bakan Bey, "Hadi canım, yürüyüş spor yerine geçer," diyor ama soğuk havada ayakkabısının altı delinince "Ayakkabıya yama vergisi var mı acaba?" diye endişeleniyor.
Sonunda gece evde elektrikli sobanın karşısında otururken birden bir ampul yanıyor: “Halk bu maaşla nasıl geçiniyor, bu gerçek bir yetenek!” diyor. Ertesi gün Bakan Bey’in hayatını anlatan bir yetenek yarışması açılıyor: "Asgari Ücretle Ay Sonu Getirme Sanatı". Kazananlara ödül olarak bir aylık market alışverişi hediye ediliyor ama listeye sadece "soğan, patates, ekmek" yazabiliyorsunuz.
Evet, değerli vatandaşlar, Bakan Bey'in bu macerası bize şunu gösteriyor: Asgari ücretle geçinmek, sadece bir yaşam tarzı değil, aynı zamanda bir sanat dalı. Ve maalesef, bu sanatın her fırça darbesi can yakıyor.
Hayatı daha az zorlaştıran çözümler görmek dileğiyle...