AKP-MHP ittifakı, iktidarının ömrünü uzatmak adına son dönemde çeşitli siyasi manevralarla dikkat çekiyor. Uzun süredir yaşanan ekonomik, sosyal ve politik krizlerden çıkış yolları arayan rejim, sürpriz hamlelerle siyaseti yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Muhalefeti köşeye sıkıştırarak, kendi belirlediği sınırlara hapsetmeye odaklanan bu strateji, şimdilik başarılı bir şekilde yürütülüyor gibi görünüyor. Ancak bu başarı, uzun vadede ne kadar sürdürülebilir ve kalıcı çözümler sunuyor, tartışmalı.
Son dönemde tekrar gündeme gelen "çözüm süreci" söylentileri, rejimin oyunu yeniden kurma çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu süreçte atılacak adımların ne kadar gerçekçi olduğu ve iktidarın samimiyetine duyulan güven, ciddi soru işaretleri doğuruyor. Toplumsal kutuplaşmanın ve ekonomik sıkıntıların arttığı bir dönemde, çözüm süreci benzeri bir hamle rejimin krizden çıkış formüllerinden biri olabilir. Ancak, geçmiş tecrübeler gösteriyor ki bu tür girişimler uzun soluklu olmalı ve toplumsal mutabakata dayalı olarak ilerlemeli. Aksi halde, yalnızca kısa vadeli siyasi kazançlar için yapılan hamleler olarak kalacak ve krizi derinleştirme potansiyeli taşıyacaktır.
İktidarın mevcut stratejisi, muhalefeti zayıflatmayı, kitleleri kutuplaştırmayı ve kendi çıkarlarına uygun bir siyasi zemin yaratmayı amaçlıyor. Bu zeminde, ekonomik ve sosyal krizleri perdelemek ve halkın dikkatini başka noktalara çekmek öncelikli hedef olarak görünüyor. Ancak şunu unutmamak gerekir ki ülkedeki temel sorunların kaynağı olan bu rejim değişmeden, kalıcı bir çözüm gelmesi mümkün değil. Tepeden tırnağa sistemin yeniden inşa edilmesi gereken bir dönemdeyiz ve bu inşa süreci, ancak gerçek anlamda demokratik bir dönüşümle mümkün olabilir.
Rejimin krizleri yönetme biçimi, uzun vadede daha büyük sosyal ve ekonomik patlamalara yol açabilir. Bu nedenle, toplumu kucaklayan, katılımcı ve şeffaf bir yönetim anlayışı benimsenmeden hiçbir konuda kalıcı bir çözümün gelmesi beklenmemeli. Muhalefetin de bu süreçte daha etkin ve stratejik bir yol izlemesi, toplumsal talepleri doğru okuyarak güçlü bir alternatif sunması büyük önem taşıyor. İktidarın kendi kurduğu oyunu bozmadan, demokrasiye dayalı gerçek bir çözüm gelmesi mümkün görünmüyor.
Bu bağlamda, çözüm süreci söylentileri ya da diğer siyasi hamleler ne olursa olsun, Türkiye’nin asıl ihtiyacı olan şey köklü bir sistem değişikliği ve bu değişikliğin demokratik ilkeler doğrultusunda yapılmasıdır.