Önceki yazımızda ilk önce siyasetin temizlenmesi gerektiğinden bahsetmiştik. Hatta bu konuda pelerinli bir kahraman kuşak gerekiyor demiştik.
Öyle bir kuşak önceden de gökten zembille inmedi yine inmeyecek. Bu çukurdan çıkmanın yolunu biz bulmak zorundayız... Çok vaktimiz yok! Ama yetecek vaktimiz var. Yeterki farkına varan zamanın nabzını tutsun ve harekete geçsin.
Bu toprakların molozu az cevheri çoktur. Az derine kazınca altın kuşağı da bulacağız gümüş kemeri de...
Yalnız;
ışık azaldıkça nasıl bir şeyin içinde olduğumuzu anlamamız daha da güçleşecek...
Onun için hava kararmadan, içine doldurulup fermante edildiğimiz bu çukurumuzu tanımamız daha doğrusu bunun bir çukur olduğu fikrinde birleşmemiz gerekiyor.
Organize ve profesyonelce hazırlanmış bir kötülüğe maruz kalıyoruz!
Deprem oluyor iletişim hatlarını kesiyorlar askeri kışladan üç gün çıkarmıyorlar 3 gün yağmanın sürmesini kurtulan çocukların kaçırilmasını ölümlerin artmasını bekliyorlar! Halk bölgeye durumu anlayacak kadar yığıldıktan sonra hepsi duyar kasmaya başlıyor..!
Bakanlığa bildirilmiş olan bir konuda inceleme yapılmıyor göz yumuluyor olayı gazeteciler patlatıncaya kadar Yeni doğan bebekleri katlediliyor. Sayısını bulma imkanımız yok ne kadar zamandır yapıldığını bilme imkanımız yok!
25 yıl içinde ölü doğan, doğduktan sonra ölen bütün bebekleri ben bu torbaya koyarım arkadaş. Bir tanesine bile "o da takdiri ilahidir" demek bu çeteyi bir bebeğin cezasından kurtarmaya çalışmak demektir.
Bir otel yandı Türkiye izledi 82 kişi yanarak öldü! Yani başarılı müdahale etmeyi geçtik, kapıları dışarıdan kilitli olmasa gene o kadar insan ölmezdi sanıyorum!
Bir pandemi yaygarası çıkardılar, bütün haber kanallarından öcü yağdırdılar başımıza ve bütün hayatımızı alt üst ettiler. Herkesi vurulmaya zorladıkları aşının bugün ölüm oranlarını artırmaktan başka bir işe yaramadıği ortaya çıktı.
Maden göçüğü oldu madenciler öldü şu anda bir kişi bile hapiste değil!
Google'a girip bulabildiğiniz bütün dini kurumlardaki taciz tecavüz vakalarını not alın ulaşacağınız listede göreceksiniz ki en az 2 kere pandemi ilan edilecek bir vahşet var karşımızda.
Yine Google'a girip "dijital anıt" yazın, karşınıza sadece 2008'den bu yana öldürülen kadınların listesi çıkacak! Zeren Göktan'ın kurduğu bir anıt sayfa. Aynı zamanda bir sayaç! (Darp edilen yaralanan tehdit ve korku içinde yaşatılanların sayısını bilmiyoruz) Her kadının karşılığında bir katil olduğunu düşünün!
İşte size bir zeka sorusu: "18 yılda o kadar kadın katili çıkarmış bir toplum önümüzdeki 18 yılda kaç tane daha çıkarabilir?"
a) az
b) çok
c) püüu ü ü
Evet, bu sorunların kaynağı sistemdir. İnsanı şekillendiren, davranış ve eğilimlerini oluşturan, sosyoekonomik, kültürel ve egemen inançsistemi bileşenleridir. Egemen sistemin, bileşenin diğer parametrelerine ayar verme kabiliyeti var. Bu da konuyu siyasetin merkezine koyar.
Tabi şimdi oturup, yeni bir sisteme geçmek için ideolojik tahliller yapmak. Türlü rejim ve öğretilerin felsefi köklerine inip insanlığın kurtuluşunu herhangi bir öğretinin sağlayacağını tesbit ederek onu savunmaya geçmek te kabildir. Ama geçmiş yıllarımız bu çaba ile dolu ve sonuç vermedi. Çünkü bizim coğrafyanın düşünüş biçimi farklıdır. Zeki olmaktan ziyade duygusal insanlarız biz.
Gücenmeyelim diye, bizim durumumuzuda bir zeka çeşidi olarak tarif etmişler sağ olsun uzmanlar.
Bizim gibi duygusal zekası! güçlü insanlar, neyi savunacaklarına, neye karşı olduklarını referans alarak karar verirler... Bizim için mihenk, savunduğumuz şeyin içeriğinden çok, karşı olduğumuz şeyin rahatsız edici muhtevasıdır...
Yoksa Galatasaray'ı savunmak için Fenerbahçe'den nefret etmek ona küfür etmek hatta güzel bir tahrik olursa kavga etmek neden gereksin ki? Üstelik içerikleri bile aynı iken...
Bu vakit darlığında bu çukurdan çıkmak için lazım olan dinamiği, savunduklarımızın değil karşı olduklarımızın birleştirici zemininde oluşturabiliriz.
Yukarıda çok az bir kısmını hatırladığimız vahşetler bizim karşı olduklarımızdır. Bunu yapanlara yaptıranlara göz yumanlara sebep olanlara karşıyız. Kim değilse bizden değildir...
Bu karşıtlığımızı örgütlenmeye harekete geçmeye zemin yapmazsak karşıtlığımızı da kaybederiz. Çünkü bunlar bizi ufak ufak fermante edecek, dönüştürecek kanıksatacak! Bir gün, hissiz duyarsız kimselere dönüşmüş olacağız ve bunun farkında da olmayacağız!
İşte onun için bunlara bizim gibi karşı olanlarla bir araya gelmeliyiz.
Bu ülkede şu an gerçek bir suçlu iseniz ve yakalanırsanız, suçunuzun durumuna göre birkaç ay ile birkaç yıl arasında değişen süre hapis yatabilirsiniz. Çok ciddi bir şey değilse, yani, adam yaralama, öldürmeye teşebbüs, ırza geçme, öğretmen kesme, doktor veya hemşire dövme, ambulansın önünü kesme, gasp kapkaç hırsızlık sarkıntılık gibi hafif! suçlarsa işlediğiniz, denetimli serbestlikten çıkıp aramızda dolaşabilirsiniz. Buna benzer suçları tekrar işlerseniz birkaç kere daha kısa bir süre içeri girip sonra denetimli serbestlikten çıkıp aramızda gene dolaşabilirsiniz. Bunu 10 kez 20 kez 30 kez yapabilirsiniz. Sorun değil...
Siz bu ülkede "kendini güvende hissedenler, başına bir iş gelmeyecekler' grubu içindesiniz. Rahat olun...
Ancak bu düzeni sizinle değiştiremeyiz. Sizinle yola çıkamayız. Sizde bizimle yürümek istemezsiniz zaten. Zira siz bu düzenin elitisiniz...
Bize hakkın, adaletin, gerçeğin peşinde olacak kadar ağır suç işleyebilenler lazım evvela...
Mesela, eğer küçük suçlularla büyük suçluların arasındaki gizli irtibatı öğrenip deşifre eden bir gazeteciyseniz, soruşturmalık pek çok dosya önünüzde iken, dolaba kaldırmakla boynunu giyotine yatırmak arasında kendini yiyen bir hukukçu iseniz,
devlete çökmüş olan oligarkların kompradorların, emperyalist ve siyonist ülkelerle kurdukları işbirlikçiliği anlıyorsanız,
Terör örgütlerini kurmak finanse etmek ve onlara karşı yürütülecek mücadeleyi sabote etmek, iç politika malzemesi yapmak gibi hainlikleri farkeden biri iseniz, bizim gibi karşı olduklarınız var demektir Size tahsis edilmiş olan araçla değil, babanızdan kalan külüstüre binin ve bize gelin.
Varoluş amacınızın gerçek suçlularla mücadele etmek olduğunu düşünen, halk ile iyi bir bağ kuraran, yetkisini ve cüretini tarikatlardan cemaatlardan değil Türkiye Cumhuriyeti anayasası'ndan alan bir emniyet mensubu iseniz, emniyet teşkilatının en gözde figürü de olsanız sizi çapraz ateşe alır öldürürler... Siz gidersiniz katilleriniz bu ülkede hükümete ortak olur...
Mevkidaşlarınız çok iken sizin gibisi yoksa, teksiniz demektir. Orada tek durmayın bize gelin. Biz de mevkidaşınız yok ama sizin gibisi çok.
Ve heey masumlar, hiçbir suç işlememiş olanlar, işini namusuyla yapanlar, hatta kimsenin etlisine sütlüsüne zerre kadar karışmamış olanlar, kimsenin tavuğuna kış demeyenler, çenesini kapalı tutup kenardan yürüyenler, bu ülkedeki kötülük odaklarının, suç unsurlarının öncelikli hedefi sizsiniz... Bu düzenin yavaş yavaş fermante ettiği asıl hedef sizsiniz!
Kader yolunuzu bir kötüyle hangi köşede kesiştirir bilmiyorum, ama karşılaşırsanız kurtulma şansınız yok..! "Ben kime ne yapmışım ki korkayım" diye düşünmeyin!
Burada size, demokratik haklarını kullanmak için eğitimli Aydın ve duyarlı gençlerin gösteri yaptıkları miting alanlarında patlatılan bombalardan bahsetmiyorum,
Bu ülkede, çalıştığı hastaneye yolu parkın içinden geçen bir hemşireyi, cezaevinden yeni çıkmış madde bağımlısı suç makinesinin biri, o'nu dışarıda karşılayan 'düzen artığı' birkaç arkadaşıyla beraber tecavüz ederek öldürdüler. Açıklamalarında da "arkadaşımız cezaevinden yeni çıkmıştı ona bir kadın ısmarlamak istedik" dediler!!! O kadın kime ne yapmıştı?!
Bir örnek daha vereyim mi sevgili masum, kimsenin işine karışmayan kardeşim;
Hayatının hatası, bir dolmuşa binmek olan özgecan'i yazacaktım. Birden küçücük bir kız çocuğunu kaçırıp tecavüz ettikten sonra başını taşla ezerek gömen hurda toplayıcı yaşlı amca geldi aklıma!!! O da kadınsızmış ondan yapmış!!!
Dostoyevski'nin suç ve cezasındaki Raskalnikov gibi, her cinayet işleyenin psikoekonomik bir mantığı olsa, zengin olmadıktan sonra korkmazsın, ama saati olmadığı için bıçaklanarak öldürülen yaşlılar var.
sokak kavgalarında öldürülenler, trafik kavgalarında öldürülenler, konu komşu kavgalarında, arazi kavgalarinda öldürülenler var.
"ne bakıyorsun" diye öldürülenler var... Her iş günü akşam olup eve gelene kadar, her an hiçbir sebep yokken bıçağı çıkarıp size sokabilme potansiyeli taşıyan en az iki kişinin yanından geçiyorsunuz bu ülkede... Kendinizi sakına sakına bize gelin...
"Sizin durumunuz çok mu iyi?" diye sormayın. Bizim sorunlarımız sizin yokluğunuzdan!..
Zira fizik yasası diyor ki doğa boşluk kabul etmez.
Siz gelin sorunlar gitsin.
Burada suçları listelemedik örnekledik sadece. Buna benzer milyonlarca var milyonlarca...
Masumsanız, suçunuz yoksa, etliye sütlüye karışmıyorsanız bu düzenin asıl hedefi sizsiniz... Korkun bu düzenden...
Evinize giren bir hırsız,
Kaldırımda yürürken kazayla omzunuzun çarpacağı bir kopuk, trafikte kornanızdan çıkacak bir 'dıt' sesiyle önünüzü kesen bir araba dünyada gördüğünüz son şey olabilir... Bu hemen her an olabilir...
Sıranızı beklemeyin... O anı beklemeyin... Sizi peşin peşin öz savunma yapmaya çağırıyoruz.
Doktorlar hemşireler öğretmenler öğrenciler işsizler işçiler köylüler atamızın kılıcını kuşanan teğmenler, Amerika'nın başımıza bela ettiği teröristlere silah ve erzak yardımı yaptığını gören orgeneraller,
"halka dokunanı yakarım diyen emniyet müdürleri"
Ve kuzuların sessizliğinde yaşayan masum milyonlar, suçsuz halkımız
Bu düzen sizinle değisecek...
Altın kuşağımız gümüş kemerimiz sizsiniz.
Atatürk devrimlerini ve cumhuriyetin temel ilkelerini yeniden bu ülkenin ana kartına tanımlayacağız...
Mustafa Kemal'in Kurtuluş savaşı ile aynı anda başlatmış olduğu aydınlanma devrimini hiç durmamak üzere yeniden harekete geçireceğiz.
Türk ceza kanununda demokratik hakların kullanımı ile, bireye ve topluma karşı işlenmiş suçların cezalarının net bir şekilde tarif edileceği ve aradaki makasın hayli açılacağı bir düzeni birlikte inşa edelim. Böylece önce toplumsal asayişi sağlamış olacağız.
Sonra aydınlanma devrimi sonuçlarını verecek zaten...
Koşullarını değiştirdiğiniz zaman insanlar da değişecek.
Bu düzeni değiştirmek için siz bir şey yapmazsanız kimse yapmayacak! Halbu ki İşte içinde yaşıyor ve görüyorsunuz keyfi değil zorunlu olarak
BU DÜZEN DEĞİŞMELİ