Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Yılmaz Çifci
Köşe Yazarı
Yılmaz Çifci
 

GELDİĞİN YERE GİTMEK GERİ GİTMEKTİR

Kadir inanır'ın "köprü" filmindeki gibi, salcı ile kavga etmeyi göze almadan köprü yapamazsınız. Türkiye'de demokratik, çağdaş apaydınlık bir sistem kurmak mümkündür. Ama eskisini gömmek kaydıyla. Ondan beslenen salcılarla boşa çıkmalıyız yalnız..  Demokrasinin tamamen ortadan kalktığı bu açık faşizm günlerinde eski sistem daha demokratikmiş gibi geliyor olabilir. Muhalefetin bütün türlerinin çözüm olarak eski sisteme geri dönmeyi arzuluyor olması belki de bundandır. Ama o sistem bir erken doğum demokrasisiydi ve sağlıklı büyüyemedi. Onun her gün daha kötüye giden rotası bugün bizi bu menzile getirdi. Bu faşist koşulları Erdoğan'ın şahsıyla açıklamak siyasi perspektifin darlığını gösterir.  Erdoğan önceki sistemin yarattığı bir sonuçtur sadece. Sonuçtan kurtulmak için sebebe dönmek, arıdan kaçıp kovana girmektir. Oraya dönmek, bugün ki sistemin kendini tekrar etmesi için ona bir fırsat daha vermektir... Aynı yolu ileri geri çiğnemenin halkı oyalamaktan başka bir anlamı olmayacaktır. Çok geçmeden başka bir ses başka bir sima başka bir etiket ile faşizm geri gelecektir. Bunun böyle olacağıni anlamak için Erdoğan'ın yedek kulübesinden sahaya nasıl alındığını, onu sahaya alanların önceki sistemin içindeki dinamikler olduğunu hatırlayalım.  Beyaz kendini en iyi siyahta gösterir.  Siyasal İslam'ın yolunu açmak istiyorsanız türbanı yasaklarsınız, sürekli dini terminoloji kullanan bir politikacıyı, içinde bir bakiyesi varmış da engelliyormuşsunuz gibi yaparsınız.  Erdoğan'ı, karşıtı bildiklerimizin eliyle var ettiler. Bu da demek oluyor ki Türkiye'de emperyalizmin suç ortakları sadece karşı bahçede değildirler! Önceki sistemin esamesini okuyabilmek için biz önce neden siyasal İslamcı bir tek adam rejiminin gerekli görüldüğüne bakalım. Nasıl yapıldığını az önce söyledik zaten Kapitalist sistem 2000'li yıllarda küresel olarak derin bir krize girmişti. Dünya kapitalizminin lokomotifi olan Amerika kuruluşundan bu yana belki de ilk defa bu krizi aşmakta endişe yaşadı. Sistemin iç dinamikleri (parlamento, sermaye kuruluşları, ordu, bütün ekonomi politik irade sahipleri) böyle durumlarda, sistemin bekasını riske sokmadan yeni çıkış yolları ararlar. Bu hep böyledir. O kriz döneminde Amerikan parlamentosunda, bu krizi atlatabilmek için Marksizm'in tekrar incelenmesinin faydalı olabileceği bile gündeme getirilmişti... Bu da kapitalizmin Amerika'daki iç dinamiklerinin ne kadar zorlandıklarını gösteriyor. Tabii ki sosyal adalete dayanan çözümler üretmek katil Amerika için her yol tükendikten sonra belki müracaat edebileceği bir yoldur.  O; "durun hele, biz daha ölmedik" diyerek Irak'ın işgaline karar verdi. Başka coğrafyada milyonların perişan olması pahasına, kendi ülkesinde en fazla mortgage alanında belirgin hale gelen krizine nefes aldırdı. (Ki, o krizi biz kriz bile saymıyoruz o bizim günlük rutinimiz. Bizim krize kriz dememiz için, çöpte ekmek bulamamamız lazım, pazarcıların çürük marulları atmamış olması lazım, bize eskilerini verecek bir akrabamızın olmaması lazım. 3 günde bir lokmayi zor bulmamız lazım. Atalarımızın at gübresinden arpa toplamış olması, süpürge tohumu yemiş olması, Çanakkale Savaşı'nda çarıklarını yemiş olması askerlerin! bu bereketli topraklarda iki günde bir öğün yemek yiyebiliyorsak şükretmemiz için yeter. Bize bu ülkede kriz var dedirttirecek adam anasından doğmadı daha) ama biz iktisat bilimi açısından konuyu incelemeye devam edelim. Kapitalist sistem Amerika'da krize girerse bundan direk etkilenecek ülkelerden biri Türkiye'dir. Amerika kendi sorununu Irak'ı işgal ederek çözdü. Ama krizin Türkiye ayağında ki kısmını çözmek için üretilecek yollar Amerika ile olan ilişkilerimizi bozmayacak formlarda olmalıydı! E onun kılavuzluğunda burnumuz pisliğe girdiğine göre, onun kılavuzluğunda çıkacağız. Eski sistem de böyleydi yani.  Amerikanın o dönemde başka kimlerle görüştüğünü bilmiyorum ama alternatiflerden biri Erdoğan idi. İşte Erdoğan'ın 'henüz hiçbir şey değilken' Beyaz saray'a çağrılması bu yüzdendi. Amerika için "anasını boyayıp babasına satmak" iş bile değildir. Erdoğan'ın parlatılma süreci olan; okuduğu şiirden atıldıği cezaevine, oradan çıkarılıp, siyasi yasağının ilginç bir şekilde kaldırılması ve hukuksuz bir şekilde milletvekili yapılıp parlamentoya sokulması süreci, Irak'ı işgal etmekten daha eğlenceli ve güvenli bir işti Amerika için... Çok önceden yurda zaten yayılmış olan fetö örgütlenmesi sayesinde herhangi bir risk içermiyordu proje. Emperyalizm, krizin Türkiye kalesine yansıyan kısmını çözmek için tek adam rejimine evriltdi Türkiye'yi.   Bu şekilde, hem bu ülkede krizden etkilenen halkın radikal muhalefetin güdümüne girip bir ihtilal yapma eşiğine yükselmesine engel olmuştu. Hem de bu ülkede, artık sadece kendi örgütlediği gizli servis faaliyetleri ile yetinmek zorunda kalmayacaktı. O koşullarda Erdoğan Türk halkına bir kurtuluş reçetesi olarak sunuldu. O kişi Erdoğan olmasaydı başkası olacaktı. Yani önceki sistem, Erdoğan gibi birini 5 dakika içinde yaratabiliyordu. Türk halkını öyle bir adamdan medet bekler hale getirmek 2-3 sene alıyor yalnız... Önceki sistemin Erdoğan gibi birini yaratmasındaki maksat neydi? krizi aşmaya ne gibi faydası olacaktı? Türkiye'nin içerisinde para edecek ne varsa hepsini "babalar gibi" satarak sıcak para ihtiyacı karşılandı. O sıcak para ile halkın 'tencere tava' derdine düşmesinin önüne geçildi bir süre. Bir taraftan da siyasal İslam rejimini tam oturtabilmek için ordu dahil devlet yapılanmasında revizyonizme giriştiler. Ve artık emperyalistler için en küçük akarsudan, en kütlesel maden rezervlerine kadar dilediği yere kazığı çakarak bürokratik engelleri aşmaya uğraşmak zorunda kalmıyordu emperyalistler. Ve bu tek adam rejimi, siyasal İslam kimliği ile Ortadoğu'nun diğer ülkelerine de Amerikan politikalarını rahat rahat taşıyabiliyordu artık... Amerika ateş'e elini sokmak zorunda değildi artık. 2000 Krizini fırsata çevirme konusunda Amerika bir kere daha başarılı olmuştu. Süreç halen bu istikamette işliyor. Ancak Türkiye açısından bunca satıp savmanın neticesi ele geçen para nihayetinde tükenecekti. Kendini tekrar eden bir krizin tehdidi altındaki bir ülkede, muhalefetin güçlenmesine izin vermemek gerekiyor. Güçlenmiş bir muhalefeti bastırmak daha zor olacaktır. İşte bugünkü artan baskılar ve anti demokratik uygulamaların amacı, muhalefeti kendi varlığını muhafaza etme derdine düşürmektir... Gelmekte olan krizin ikinci dalgasına karşı bir tedbirdir yani..  Peki güçlenmesinden ve iktidara gelmesinden korktukları (korkuyorlarsa eğer)muhalefetin ürettiği çözüm nedir? Eskiy parlamenter düzene geri dönmek..! Yani; Cumhurbaşkanını meclisin seçmesi, ve yetkilerinin bölünüp  bir kısmının başbakana verilmesi, hsyk'yı yeniden kurmak, anayasa mahkemesinin itibarını geri vermek vs gibi Ankara'yı dizayn etmek... Bu gün cebelleştiğimiz problemleri çözecek en işlevsel yol bu mudur? Bugün halktan eksilen şey bu mudur? Fransız ihtilalinden bile büyük olan, ardıllarının güdükleştirdiği bu tarihi Türk devriminin itibarını geri verip, onu amacına ulaştıracak yol bu mudur? Hayır hayır hayır. Bin kere hayır... Bu asla iyi sonuç vermeyecek bir girişimdir. Eskiye rağbet olsa bat pazarına nur yağardı. Bu olsa olsa, bir şey yapmak zorunda olup yeni bir model üretememenin sonucu denenmiş bir şeyi tekrar denemektir. Önceki sistemin sonu geldiğinde bu ucube sisteme geçmeden önce nerede hata yaptığımızı da keşfetmemiz lazım: Bir sistem çökmeye başladığı zaman; zinde, etkin, dinamik ve bilinçli bir toplum çabucak örgütlenerek, çökmekte olan sistemin iç dinamiklerinin direncini aşarak ihtilal yapar. kendini ve ülkesini kurtarır. Ortalıkta bunu yapacak bir halk yoksa, orada edilgen güdülebilir miskin tepkisiz bir toplum varsa, o tepkisizliğin yarattığı boşluktan faydalanarak, önceki sistemin yarattığı yağmacılar örgütlenir bir diktatörlük rejimi inşa ederler...  Bugün bu ülkenin başına gelmiş olana, iç siyaset perspektifinden bakınca okunan şey budur. Önceki sistem, aşmakta zorlanacağı o krizle karşılaşınca bu toplum bir halk ihtilali yapamadığı için, memleketin ne kadar gayrimeşru dinamiği varsa birleşerek bu rejimi inşa ettiler. Erdoğan sadece bunların vitrini ve sözcüsüdür. Erdoğan olmasaydı bu işi başkası yapacaktı. Şimdi birazcık da genel hatları ile eski sistema halk açısından bakalım. Eski sistemde de üretim ilişkileri şimdiki kadar çarpıktı. Eğitim ve sağlık kurumları şimdiki gibi ticari kaygıları olan kurumlardı. Emekçi ve yoksul kesim o sistemde de sefalet içinde idi. Düşük ücretle uzun saatlerde iş güvencesiz çalışıyordu. Bugünlerde eski sisteme methiye dizmek için genellikle 70'li yılların koşullarından bakiye gosterenler var. Bu hiledir. 70'li yıllarda KİT'ler duruyordu. Hükümetler uyumakta zorlansa da 61 anayasası duruyordu. Nüfusun büyük bir bölümü o yıllarda orta direği temsil ediyordu. onların aşağı yukarı idare eden ekonomik koşullarını eski Türkiye'nin ekonomik refahı gibi takdim etmek hiledir. Eski sisteme geçerek Türkiye'yi 70'li yılların ekonomik koşullarına götürebilir misiniz? 24 Ocak kararlarını ne yapacaksınız? 12 Eylül darbesinin etkilerini nasıl yok edeceksiniz? Kit'leri geri kazanabilecek misiniz? Hayır!!! Eski arabesk demokrasi asıl kötü sonuçlarını 90'lı yıllardan sonra vermeye başladı. Geriye dönseniz gidebileceğiniz yer en fazla 90'lı yıllardır.  Özelleştirmenin ne demek olduğunun, halkın cüzdanlarına yansımaya başladığı yıllardır 90'lar... Oraya da dönmeyelim lütfen!   Ülkede koşullar kötüye gidince sistemin iç dinamiklerinin ilk aldığı tedbir muhalefetin ortaya çıkmasına engel olmaktır dedik ya, (tam da bugünlerde yapıldığı gibi.)  İşte sistem muhaliflerine karşı faili meçhul cinayetlerin seri şekilde işlendiği yıllarda 90'lı yıllardı ne tesadüf. Gözaltında kayıplar ağır işkenceler gerçek cumhuriyetçi ve gerçek aydınlara suikastler.!!!  Halkı sömürmeye dayalı bütün rejimlerin en büyük korkusu halk ihtilalidir. Halkın örgütlenmesinden çok korkuyorlar. Çünkü yeryüzünde onu yenecek bir kuvvet olmadığını biliyorlar. Onun için ilk sıkıştıklarında, ilk aldıkları tedbir halka bunu hatırlatacak olanları imha etmektir.  Yine üniversiteler bugünki ile birebir aynı sorunları yaşıyordu. Üretim, eğitim ve sağlık sorunları o yıllarla bu yıllarda birebir aynıdır. Oraya dönerek halka hiçbir şey verilemez. Evet, eski sistem buna göre biraz daha demokratikti. Hükümet eleştirdiğinde hapse atılmıyordun. Ama bu kadar... Halk uyandıracak potansiyelin varsa ölüyordun!!! Evet kör topal bir güçler ayrılığı vardı. Ama demokrasi sadece bu üç ayağın üstünde değildi. Milli Güvenlik Kurulu vardı NATO vardı TÜSİAD vardı Özel harp dairesi vardı, Jitem vardı. (Bir de kırmızı anayasa dedikodusu vardı) Gene var. Sorun varsa, sorun çıkaracaklar hep olacak. Eski parlamenter düzen dediğiniz yapı, katalog olarak iyiydi. Ama sahada işler kötüydü..! Dedik ya, erken doğum demokrasisisi idi ve yıkılmaya mahkumdu. Siyasi terminolojideki bazı kavramlar özeldir. Tek kelimeyle çok şey anlatma özelliğine sahiptirler. Ve bunlar kimyadaki elementlere benzerler. Bu özel kavramlardan bazıları, en az birinin içi boşaltılmadan ikisi aynı cümle içinde kullanılamaz.  -Hem kapitalist hem demokrat olunmaz mesela. -Hem özel sermayeden yana hem halkçı olunmaz mesela... Dönmek istediğiniz sistemin asla aşılamayacak çelişkileri bunlardır. Kamu kuruluşlarını tamamen sıfırladığınız bir ülkede, halkçı politika üretemezsiniz. Demokrasimiz erken doğmasaydı, vaktinde ve sağlıklı doğsaydı, kapitalizm liberalizm gibi kavramlar, bizim ülkemizde entelektüel camia arasında çok nadiren kullanıliyor olacaktı. Ama bu gün o kelimeler rejimin amentüsü olmuş durumdadır. Bu kara günlerden yakınan bir siyasi hareket, geri doğru yürümeyi amaç edinmez. Bu 'sonuçtan' bunalıp 'sebebe' kaçmaktır. Haa, kapitalist Avrupa ülkelerini örnek alıp biz de onlar gibi yapabiliriz zannederek oraya dönüyorsanız. Hala bu İnönü kafasında iseniz, onun da mümkün olmadığının altını çizelim burada. Türkiye'de bir kapitalist rejim inşa etmek de mümkün değildir. Dünya henüz feodal toplumlardan ibaret iken, ilk makineleşme ile, feodal toplumdan endüstri toplumuna ilk geçiş yapan ülkeler, kapitalist sistem ile kalkınabildiler. Çünkü onların elindeki makineler, hem kendi coğrafyalarındaki ham maddeyi hem feodal toplumlardaki ham maddeyi zahmetsizce ucuz ucuz bol bol yiyip tükettiler. Henüz tükenmeyen rezerv alanlarınıda sömürgeleştirdiler. Onlarla pazar kavgası yapacak daha gelişmiş bir kapitalist ülke de yoktu dünyada. İlk olmanın büyük avantajından faydalandılar. Böylelikle büyüdü ve geliştiler... O koşullarda kapitalist yöntemle sermaye artırmak mümkün oldu. Bugün kalkınmış olarak, Türkiye'ye oranla daha refah seviyesi yüksek kapitalist ülkeler bu yüzden vardır.  Şimdi orada dev kapitalistler varken burada kapitalist bir ülke inşa edemezsiniz.(Sen daha rönesansın gerisindesin. Önce bir rönesansını yap. Çocuklarına pozitif bilimler okut felsefe okut adam gibi. Onlar ülkeyi kalkındırmanın 50 tane yolunu icat ederler hiçbiri de kapitalizmi içermez) Bu kafayla bu potansiyel ile sizi işbirliğine mecbur bırakırlar. En fazla onların fasoncusu olabilirsiniz. Bizim ülkemizdeki kapitalist sistemin montaj sanayisinin ötesine geçememesi bu yüzdendir.  İşte uçak fabrikamız vardı. Devrimci kadromuz büyük bir hevesle sıvanmıştı o işe. (Özel sermayeye havale edilmiş bir işti ama devletçi kafanın ürünüydü proje) Ancak onu sıfırdan kendin ürettiğin zaman sana çok yüksek maliyatlara geliyordu. Hem işçiliği hem teknolojik olarak kurman gereken tesisin devasa olması, ülkenin bütçesinin de olmaması dolayısıyla hazırını almak burada yapmaktan daha mantıklı geldi. Paranız yoksa kısa vadeli düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Senden önce kapitalist sistemi inşa etmiş olanlar, senin üretebileceğin ne varsa, onu, senin mal edemeyeceğin fiyattan sana satıyorlar. Sen uçak fabrikanı bu sebeple kapattın değil mi? Gördün mü? Hani kapitalist olunca sınai üretimin artacaktı? Bak devletçi kafayla kurduğun uçak fabrikasını kapitalist kafayla kapattın. Demek ki o koşullarda kalkınmak için kapitalizm gerekmiyormuş. Bizi esas kalkındıracak kafa devletçi kafa imiş... İnönü'nünde heves ettiği hür teşebbüslerin gelişmesi ve yollarını açtığı sağcı politikacıların, bütün güçleri ile hizmet ettikleri o özel girişimcileri destekleme politikası, bu memleketin başını yedi!!! Yaptıkları en baba sanayi montajdan ibaret... Burada memlekete yaptıkları minicik bir katkı varsa o da istihdam yaratmaları oldu. Buna karşılık devletten beklediklerine bakalım birde: İkide bir vergi affı,  Çalışanların kötü koşullarına göz yumman, faizsiz kredi desteği, lokavt hakkı, konkardato desteği, fonlarda birikmiş paraların paylaşılması vs vs... Birde emekçilere ve halka karşı, rızkımızı veren rabbimizmişler gibi yukarıdan bakan bir kusmuk tayfa... Bunca şeye rağmen en haysiyetsiz tarafı da; harçlar, gerici kadrolaşma, yurt ve yemek sorunları gibi öğrenci sorunlarına, devletin çıkarması gereken sesi çıkaran çocukları, polise dövdürtmek. Sendikal hakları için mücadele eden işçileri polise dövdürtmek, işçi önderlerini öldürtmek..! Köyünü arazisini suyunu yaşam hakkını savunan köylüleri jandarmaya dövdürtmek!!! Dönmekten bahsettiğiniz sistem budur. Bugün daha beteri var diye toplumu oraya ikna etmeye çalışmak fesat değilse cahilliktir. Bekleyin anam, diğer yazıda ne yapmamız gerektiği konusunda, Türk tipi başkanlık sistemini görmüş olan siz değerli okuyucularıma, Türk tipi demokrasi için önerilerim olacak. Bugüne kadar dünya, antik Yunan modeli bir demokrasi ile haşroldu... Belki bundan sonra Türk tipi demokrasi ile bu barbar çağı kapatıp bambaşka bir çağ açarız.
Ekleme Tarihi: 27 Şubat 2025 - Perşembe

GELDİĞİN YERE GİTMEK GERİ GİTMEKTİR

Kadir inanır'ın "köprü" filmindeki gibi, salcı ile kavga etmeyi göze almadan köprü yapamazsınız.
Türkiye'de demokratik, çağdaş apaydınlık bir sistem kurmak mümkündür. Ama eskisini gömmek kaydıyla. Ondan beslenen salcılarla boşa çıkmalıyız yalnız.. 

Demokrasinin tamamen ortadan kalktığı bu açık faşizm günlerinde eski sistem daha demokratikmiş gibi geliyor olabilir. Muhalefetin bütün türlerinin çözüm olarak eski sisteme geri dönmeyi arzuluyor olması belki de bundandır. Ama o sistem bir erken doğum demokrasisiydi ve sağlıklı büyüyemedi. Onun her gün daha kötüye giden rotası bugün bizi bu menzile getirdi. Bu faşist koşulları Erdoğan'ın şahsıyla açıklamak siyasi perspektifin darlığını gösterir.  Erdoğan önceki sistemin yarattığı bir sonuçtur sadece. Sonuçtan kurtulmak için sebebe dönmek, arıdan kaçıp kovana girmektir.
Oraya dönmek, bugün ki sistemin kendini tekrar etmesi için ona bir fırsat daha vermektir... Aynı yolu ileri geri çiğnemenin halkı oyalamaktan başka bir anlamı olmayacaktır. Çok geçmeden başka bir ses başka bir sima başka bir etiket ile faşizm geri gelecektir. Bunun böyle olacağıni anlamak için Erdoğan'ın yedek kulübesinden sahaya nasıl alındığını, onu sahaya alanların önceki sistemin içindeki dinamikler olduğunu hatırlayalım. 
Beyaz kendini en iyi siyahta gösterir. 
Siyasal İslam'ın yolunu açmak istiyorsanız türbanı yasaklarsınız, sürekli dini terminoloji kullanan bir politikacıyı, içinde bir bakiyesi varmış da engelliyormuşsunuz gibi yaparsınız. 
Erdoğan'ı, karşıtı bildiklerimizin eliyle var ettiler. Bu da demek oluyor ki Türkiye'de emperyalizmin suç ortakları sadece karşı bahçede değildirler! Önceki sistemin esamesini okuyabilmek için biz önce neden siyasal İslamcı bir tek adam rejiminin gerekli görüldüğüne bakalım. Nasıl yapıldığını az önce söyledik zaten

Kapitalist sistem 2000'li yıllarda küresel olarak derin bir krize girmişti. Dünya kapitalizminin lokomotifi olan Amerika kuruluşundan bu yana belki de ilk defa bu krizi aşmakta endişe yaşadı.
Sistemin iç dinamikleri (parlamento, sermaye kuruluşları, ordu, bütün ekonomi politik irade sahipleri) böyle durumlarda, sistemin bekasını riske sokmadan yeni çıkış yolları ararlar. Bu hep böyledir. O kriz döneminde Amerikan parlamentosunda, bu krizi atlatabilmek için Marksizm'in tekrar incelenmesinin faydalı olabileceği bile gündeme getirilmişti... Bu da kapitalizmin Amerika'daki iç dinamiklerinin ne kadar zorlandıklarını gösteriyor.
Tabii ki sosyal adalete dayanan çözümler üretmek katil Amerika için her yol tükendikten sonra belki müracaat edebileceği bir yoldur. 
O; "durun hele, biz daha ölmedik" diyerek Irak'ın işgaline karar verdi. Başka coğrafyada milyonların perişan olması pahasına, kendi ülkesinde en fazla mortgage alanında belirgin hale gelen krizine nefes aldırdı. (Ki, o krizi biz kriz bile saymıyoruz o bizim günlük rutinimiz. Bizim krize kriz dememiz için, çöpte ekmek bulamamamız lazım, pazarcıların çürük marulları atmamış olması lazım, bize eskilerini verecek bir akrabamızın olmaması lazım. 3 günde bir lokmayi zor bulmamız lazım. Atalarımızın at gübresinden arpa toplamış olması, süpürge tohumu yemiş olması, Çanakkale Savaşı'nda çarıklarını yemiş olması askerlerin! bu bereketli topraklarda iki günde bir öğün yemek yiyebiliyorsak şükretmemiz için yeter. Bize bu ülkede kriz var dedirttirecek adam anasından doğmadı daha) ama biz iktisat bilimi açısından konuyu incelemeye devam edelim.
Kapitalist sistem Amerika'da krize girerse bundan direk etkilenecek ülkelerden biri Türkiye'dir. Amerika kendi sorununu Irak'ı işgal ederek çözdü. Ama krizin Türkiye ayağında ki kısmını çözmek için üretilecek yollar Amerika ile olan ilişkilerimizi bozmayacak formlarda olmalıydı! E onun kılavuzluğunda burnumuz pisliğe girdiğine göre, onun kılavuzluğunda çıkacağız. Eski sistem de böyleydi yani. 
Amerikanın o dönemde başka kimlerle görüştüğünü bilmiyorum ama alternatiflerden biri Erdoğan idi. İşte Erdoğan'ın 'henüz hiçbir şey değilken' Beyaz saray'a çağrılması bu yüzdendi. Amerika için "anasını boyayıp babasına satmak" iş bile değildir. Erdoğan'ın parlatılma süreci olan; okuduğu şiirden atıldıği cezaevine, oradan çıkarılıp, siyasi yasağının ilginç bir şekilde kaldırılması ve hukuksuz bir şekilde milletvekili yapılıp parlamentoya sokulması süreci, Irak'ı işgal etmekten daha eğlenceli ve güvenli bir işti Amerika için... Çok önceden yurda zaten yayılmış olan fetö örgütlenmesi sayesinde herhangi bir risk içermiyordu proje. Emperyalizm, krizin Türkiye kalesine yansıyan kısmını çözmek için tek adam rejimine evriltdi Türkiye'yi.  
Bu şekilde, hem bu ülkede krizden etkilenen halkın radikal muhalefetin güdümüne girip bir ihtilal yapma eşiğine yükselmesine engel olmuştu. Hem de bu ülkede, artık sadece kendi örgütlediği gizli servis faaliyetleri ile yetinmek zorunda kalmayacaktı.
O koşullarda Erdoğan Türk halkına bir kurtuluş reçetesi olarak sunuldu.
O kişi Erdoğan olmasaydı başkası olacaktı. Yani önceki sistem, Erdoğan gibi birini 5 dakika içinde yaratabiliyordu. Türk halkını öyle bir adamdan medet bekler hale getirmek 2-3 sene alıyor yalnız...
Önceki sistemin Erdoğan gibi birini yaratmasındaki maksat neydi? krizi aşmaya ne gibi faydası olacaktı?
Türkiye'nin içerisinde para edecek ne varsa hepsini "babalar gibi" satarak sıcak para ihtiyacı karşılandı. O sıcak para ile halkın 'tencere tava' derdine düşmesinin önüne geçildi bir süre. Bir taraftan da siyasal İslam rejimini tam oturtabilmek için ordu dahil devlet yapılanmasında revizyonizme giriştiler. Ve artık emperyalistler için en küçük akarsudan, en kütlesel maden rezervlerine kadar dilediği yere kazığı çakarak bürokratik engelleri aşmaya uğraşmak zorunda kalmıyordu emperyalistler. Ve bu tek adam rejimi, siyasal İslam kimliği ile Ortadoğu'nun diğer ülkelerine de Amerikan politikalarını rahat rahat taşıyabiliyordu artık... Amerika ateş'e elini sokmak zorunda değildi artık. 2000 Krizini fırsata çevirme konusunda Amerika bir kere daha başarılı olmuştu.
Süreç halen bu istikamette işliyor.

Ancak Türkiye açısından bunca satıp savmanın neticesi ele geçen para nihayetinde tükenecekti. Kendini tekrar eden bir krizin tehdidi altındaki bir ülkede, muhalefetin güçlenmesine izin vermemek gerekiyor. Güçlenmiş bir muhalefeti bastırmak daha zor olacaktır. İşte bugünkü artan baskılar ve anti demokratik uygulamaların amacı, muhalefeti kendi varlığını muhafaza etme derdine düşürmektir... Gelmekte olan krizin ikinci dalgasına karşı bir tedbirdir yani.. 
Peki güçlenmesinden ve iktidara gelmesinden korktukları (korkuyorlarsa eğer)muhalefetin ürettiği çözüm nedir?
Eskiy parlamenter düzene geri dönmek..!
Yani;
Cumhurbaşkanını meclisin seçmesi, ve yetkilerinin bölünüp
 bir kısmının başbakana verilmesi, hsyk'yı yeniden kurmak, anayasa mahkemesinin itibarını geri vermek vs gibi Ankara'yı dizayn etmek... Bu gün cebelleştiğimiz problemleri çözecek en işlevsel yol bu mudur?
Bugün halktan eksilen şey bu mudur? Fransız ihtilalinden bile büyük olan, ardıllarının güdükleştirdiği bu tarihi Türk devriminin itibarını geri verip, onu amacına ulaştıracak yol bu mudur?
Hayır hayır hayır. Bin kere hayır...
Bu asla iyi sonuç vermeyecek bir girişimdir. Eskiye rağbet olsa bat pazarına nur yağardı. Bu olsa olsa, bir şey yapmak zorunda olup yeni bir model üretememenin sonucu denenmiş bir şeyi tekrar denemektir.
Önceki sistemin sonu geldiğinde bu ucube sisteme geçmeden önce nerede hata yaptığımızı da keşfetmemiz lazım:

Bir sistem çökmeye başladığı zaman; zinde, etkin, dinamik ve bilinçli bir toplum çabucak örgütlenerek, çökmekte olan sistemin iç dinamiklerinin direncini aşarak ihtilal yapar. kendini ve ülkesini kurtarır. Ortalıkta bunu yapacak bir halk yoksa, orada edilgen güdülebilir miskin tepkisiz bir toplum varsa, o tepkisizliğin yarattığı boşluktan faydalanarak, önceki sistemin yarattığı yağmacılar örgütlenir bir diktatörlük rejimi inşa ederler... 
Bugün bu ülkenin başına gelmiş olana, iç siyaset perspektifinden bakınca okunan şey budur.

Önceki sistem, aşmakta zorlanacağı o krizle karşılaşınca bu toplum bir halk ihtilali yapamadığı için, memleketin ne kadar gayrimeşru dinamiği varsa birleşerek bu rejimi inşa ettiler. Erdoğan sadece bunların vitrini ve sözcüsüdür. Erdoğan olmasaydı bu işi başkası yapacaktı.

Şimdi birazcık da genel hatları ile eski sistema halk açısından bakalım.
Eski sistemde de üretim ilişkileri şimdiki kadar çarpıktı. Eğitim ve sağlık kurumları şimdiki gibi ticari kaygıları olan kurumlardı. Emekçi ve yoksul kesim o sistemde de sefalet içinde idi. Düşük ücretle uzun saatlerde iş güvencesiz çalışıyordu. Bugünlerde eski sisteme methiye dizmek için genellikle 70'li yılların koşullarından bakiye gosterenler var. Bu hiledir. 70'li yıllarda KİT'ler duruyordu. Hükümetler uyumakta zorlansa da 61 anayasası duruyordu. Nüfusun büyük bir bölümü o yıllarda orta direği temsil ediyordu. onların aşağı yukarı idare eden ekonomik koşullarını eski Türkiye'nin ekonomik refahı gibi takdim etmek hiledir. Eski sisteme geçerek Türkiye'yi 70'li yılların ekonomik koşullarına götürebilir misiniz? 24 Ocak kararlarını ne yapacaksınız? 12 Eylül darbesinin etkilerini nasıl yok edeceksiniz? Kit'leri geri kazanabilecek misiniz?
Hayır!!!
Eski arabesk demokrasi asıl kötü sonuçlarını 90'lı yıllardan sonra vermeye başladı. Geriye dönseniz gidebileceğiniz yer en fazla 90'lı yıllardır.  Özelleştirmenin ne demek olduğunun, halkın cüzdanlarına yansımaya başladığı yıllardır 90'lar... Oraya da dönmeyelim lütfen! 

 Ülkede koşullar kötüye gidince sistemin iç dinamiklerinin ilk aldığı tedbir muhalefetin ortaya çıkmasına engel olmaktır dedik ya, (tam da bugünlerde yapıldığı gibi.) 
İşte sistem muhaliflerine karşı faili meçhul cinayetlerin seri şekilde işlendiği yıllarda 90'lı yıllardı ne tesadüf. Gözaltında kayıplar ağır işkenceler gerçek cumhuriyetçi ve gerçek aydınlara suikastler.!!! 
Halkı sömürmeye dayalı bütün rejimlerin en büyük korkusu halk ihtilalidir. Halkın örgütlenmesinden çok korkuyorlar. Çünkü yeryüzünde onu yenecek bir kuvvet olmadığını biliyorlar. Onun için ilk sıkıştıklarında, ilk aldıkları tedbir halka bunu hatırlatacak olanları imha etmektir. 
Yine üniversiteler bugünki ile birebir aynı sorunları yaşıyordu.
Üretim, eğitim ve sağlık sorunları o yıllarla bu yıllarda birebir aynıdır. Oraya dönerek halka hiçbir şey verilemez.
Evet, eski sistem buna göre biraz daha demokratikti. Hükümet eleştirdiğinde hapse atılmıyordun. Ama bu kadar... Halk uyandıracak potansiyelin varsa ölüyordun!!!
Evet kör topal bir güçler ayrılığı vardı. Ama demokrasi sadece bu üç ayağın üstünde değildi. Milli Güvenlik Kurulu vardı NATO vardı TÜSİAD vardı Özel harp dairesi vardı, Jitem vardı. (Bir de kırmızı anayasa dedikodusu vardı) Gene var. Sorun varsa, sorun çıkaracaklar hep olacak.

Eski parlamenter düzen dediğiniz yapı, katalog olarak iyiydi. Ama sahada işler kötüydü..!
Dedik ya, erken doğum demokrasisisi idi ve yıkılmaya mahkumdu.
Siyasi terminolojideki bazı kavramlar özeldir. Tek kelimeyle çok şey anlatma özelliğine sahiptirler. Ve bunlar kimyadaki elementlere benzerler. Bu özel kavramlardan bazıları, en az birinin içi boşaltılmadan ikisi aynı cümle içinde kullanılamaz. 
-Hem kapitalist hem demokrat olunmaz mesela.
-Hem özel sermayeden yana hem halkçı olunmaz mesela...
Dönmek istediğiniz sistemin asla aşılamayacak çelişkileri bunlardır.
Kamu kuruluşlarını tamamen sıfırladığınız bir ülkede, halkçı politika üretemezsiniz.
Demokrasimiz erken doğmasaydı, vaktinde ve sağlıklı doğsaydı,
kapitalizm liberalizm gibi kavramlar, bizim ülkemizde entelektüel camia arasında çok nadiren kullanıliyor olacaktı. Ama bu gün o kelimeler rejimin amentüsü olmuş durumdadır.
Bu kara günlerden yakınan bir siyasi hareket, geri doğru yürümeyi amaç edinmez. Bu 'sonuçtan' bunalıp 'sebebe' kaçmaktır.

Haa, kapitalist Avrupa ülkelerini örnek alıp biz de onlar gibi yapabiliriz zannederek oraya dönüyorsanız. Hala bu İnönü kafasında iseniz, onun da mümkün olmadığının altını çizelim burada.
Türkiye'de bir kapitalist rejim inşa etmek de mümkün değildir.
Dünya henüz feodal toplumlardan ibaret iken, ilk makineleşme ile, feodal toplumdan endüstri toplumuna ilk geçiş yapan ülkeler, kapitalist sistem ile kalkınabildiler. Çünkü onların elindeki makineler, hem kendi coğrafyalarındaki ham maddeyi hem feodal toplumlardaki ham maddeyi zahmetsizce ucuz ucuz bol bol yiyip tükettiler. Henüz tükenmeyen rezerv alanlarınıda sömürgeleştirdiler. Onlarla pazar kavgası yapacak daha gelişmiş bir kapitalist ülke de yoktu dünyada. İlk olmanın büyük avantajından faydalandılar. Böylelikle büyüdü ve geliştiler... O koşullarda kapitalist yöntemle sermaye artırmak mümkün oldu. Bugün kalkınmış olarak, Türkiye'ye oranla daha refah seviyesi yüksek kapitalist ülkeler bu yüzden vardır. 
Şimdi orada dev kapitalistler varken burada kapitalist bir ülke inşa edemezsiniz.(Sen daha rönesansın gerisindesin. Önce bir rönesansını yap. Çocuklarına pozitif bilimler okut felsefe okut adam gibi. Onlar ülkeyi kalkındırmanın 50 tane yolunu icat ederler hiçbiri de kapitalizmi içermez) Bu kafayla bu potansiyel ile sizi işbirliğine mecbur bırakırlar. En fazla onların fasoncusu olabilirsiniz. Bizim ülkemizdeki kapitalist sistemin montaj sanayisinin ötesine geçememesi bu yüzdendir. 
İşte uçak fabrikamız vardı. Devrimci kadromuz büyük bir hevesle sıvanmıştı o işe. (Özel sermayeye havale edilmiş bir işti ama devletçi kafanın ürünüydü proje) Ancak onu sıfırdan kendin ürettiğin zaman sana çok yüksek maliyatlara geliyordu. Hem işçiliği hem teknolojik olarak kurman gereken tesisin devasa olması, ülkenin bütçesinin de olmaması dolayısıyla hazırını almak burada yapmaktan daha mantıklı geldi. Paranız yoksa kısa vadeli düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Senden önce kapitalist sistemi inşa etmiş olanlar, senin üretebileceğin ne varsa, onu, senin mal edemeyeceğin fiyattan sana satıyorlar.
Sen uçak fabrikanı bu sebeple kapattın değil mi?
Gördün mü?
Hani kapitalist olunca sınai üretimin artacaktı? Bak devletçi kafayla kurduğun uçak fabrikasını kapitalist kafayla kapattın. Demek ki o koşullarda kalkınmak için kapitalizm gerekmiyormuş. Bizi esas kalkındıracak kafa devletçi kafa imiş...
İnönü'nünde heves ettiği hür teşebbüslerin gelişmesi ve yollarını açtığı sağcı politikacıların, bütün güçleri ile hizmet ettikleri o özel girişimcileri destekleme politikası, bu memleketin başını yedi!!!
Yaptıkları en baba sanayi montajdan ibaret... Burada memlekete yaptıkları minicik bir katkı varsa o da istihdam yaratmaları oldu. Buna karşılık devletten beklediklerine bakalım birde: İkide bir vergi affı,  Çalışanların kötü koşullarına göz yumman, faizsiz kredi desteği, lokavt hakkı, konkardato desteği, fonlarda birikmiş paraların paylaşılması vs vs... Birde emekçilere ve halka karşı, rızkımızı veren rabbimizmişler gibi yukarıdan bakan bir kusmuk tayfa...
Bunca şeye rağmen en haysiyetsiz tarafı da; harçlar, gerici kadrolaşma, yurt ve yemek sorunları gibi öğrenci sorunlarına, devletin çıkarması gereken sesi çıkaran çocukları, polise dövdürtmek.
Sendikal hakları için mücadele eden işçileri polise dövdürtmek, işçi önderlerini öldürtmek..!
Köyünü arazisini suyunu yaşam hakkını savunan köylüleri jandarmaya dövdürtmek!!!
Dönmekten bahsettiğiniz sistem budur. Bugün daha beteri var diye toplumu oraya ikna etmeye çalışmak fesat değilse cahilliktir.

Bekleyin anam, diğer yazıda ne yapmamız gerektiği konusunda, Türk tipi başkanlık sistemini görmüş olan siz değerli okuyucularıma, Türk tipi demokrasi için önerilerim olacak. Bugüne kadar dünya, antik Yunan modeli bir demokrasi ile haşroldu... Belki bundan sonra Türk tipi demokrasi ile bu barbar çağı kapatıp bambaşka bir çağ açarız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve medyakorkusuz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami sohbetler omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat