Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Yılmaz Çifci
Köşe Yazarı
Yılmaz Çifci
 

BU DÜZEN DEĞİŞMELİ -1

1960'lı yıllarda bu düzenin değişmesi gerektiğine inanmış ve bu uğurda çok büyük mücadele etmiş olan devrimci gençliğe hayranım... Onlar bu düzeni değiştirmek için ağır bedeller ödemişler. Bu gün ise memleket safariye dönmüş, bunun sistemle alakalı olabileceği, ihtimal olarak bile masada değil! (Halbu ki insan eğilim ve davranışları egemen sistemden bağımsız oluşmaz. Bireyin eğitim seviyesi, hangi toplumsal katmana ait olduğu, kendi hikayesinin oluşmasında ki sosyoekonomik ve çevresel etkiler, az bir faktör olarakta kendi varoluşunun öznel içerikleri, sistemin yarattığı varyasyonlardan biriyle bağ kurmasıyla oluşur... Görüldüğü üzere, bireyin eğitim seviyesi, ait olduğu toplumsal katman, aile ve çevre etkisi ile oluşan bireysel hikayesi, tamamen sistemle alakalı oluşan kalemlerdir. Kişiliğin oluşmasında şahsi olan sadece, kişinin genetik bileşenlerinden kaynaklanan öznel içeriğidir. Ancak bu, kombinin diğer tamamlayanlarından ayırarak değerlendirilecek kadar belirleyici değildir. Üzümü ezersin suyunu verir, tuz katarsan sirke olur katmazsan şarap...)   60'lı yıllarda bu sistemin değişmesi gerektiğine gözlem yaparak karar vermek şimdiki zamana oranla daha güçtü. Elde bir yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği var ve onlar halka doğru buradan kapı açarak devrim yapmaya girişmişler. Şimdi, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin yanında, daha nice adaletsizlikler ve her gün katlanarak büyüyen insan kaynaklı acılar var... Gün aşırı insan feryatları doluyor evlerimize haber kanallarından... Kimi dini referanslarla, Kimi üzerinden atamadığı feodal dönemin kalıntısi fikirler ve hisler ile, kimi daha çok kâr uğruna risk alan müteşebbisler(!)Yüzünden, Kimi yarından umudu kestiği için geçirdiği cinnet ile kendine çoluğuna çocuğuna zarar vererek katliamlar yaşatıyor bize her gün. Kimi ihmalin yetersizliğin liyakatsizliğin kurbanı oluyor! Kimi bastırılmış kişiliğinin, geriliminin yüksek olduğu bir anda basit bir tahrik ile aktive olmasıyla gözü dönüyor! Biz bugün bunca kızıl kıyamete rağmen bu düzenin değişmesi gerektiğine karar veremiyorsak, onlar, devrimden aşağısında kurtuluş olmadığına nasıl  karar vermişler? Hayreti mucibin yani... Abi KİT'ler duruyor, 24 Ocak kararları ortalarda yok. 61 anayasası, hak ve özgürlükler manifestosu gibi (bazı dar kafalara bol gelmiş ama olsun) Lise eğitimi bugün ki üniversitelerden daha kaliteli bir düzeyde... İş yerlerinin büyük bölümünde sosyal tesisler var. İkramiyesi olmayan iş yeri neredeyse yok... kimin de yılda 3 tane, kimin de 4 tane ikramiye var. iş yerinin cürmüne göre... Keza, işçisine gıda yardımı, yakacak yardımı, kira yardımı vermeyen işletme yok neredeyse... Köylülük henüz çok canlı ve diri olduğu için işsizlik tanımlaması daha dar ve sayısal olarak düşük.   Geleceğin kötü olduğunu işaret eden birkaç tane veri var sadece... Türkiye NATO'ya üye olmuş Sam amca ile irtibat kurulmuş, Wilson yardımları geliyor... Kölelik kalkmış ama Türkiye'nin kırsal bölgelerinde marabalık devam ediyor! Topraksız köylü çok fazla! Kırsal bölgede köylü resmen ağanın kölesi! Sağcı hükümetler ağalık düzeninden memnun. Onlar ağalığı kendilerine dert etmemişler hiç. Çünkü zaten karşı devrim hareketini başlatan kendileri olduğu için, ağalığı yok etmek bir tarafa, olmayan yerlerede sokmak için çalışıyorlar.   (kendine ortanın solu desede) bütününe baktığımız zaman sağın sol tarafı olduğunu gördüğümüz bir Ecevit hükümeti var toprak reformu yapmaya çalışıyor... Amacı gerçekten toprak reformu yapıp köylüyü refaha kavuşturmak mı? Yoksa yükselmekte olan sosyalist akımı revizyonist fikirlere kanalize etmek mi tartışılır. Özel sektör emeklemekten yürüme dönemine geçmeye başlamış, okul müfredatlarına varıncaya kadar giriyor ve topluma kendi reklamını yapıyor. O zamanlar adı 'hür teşebbüs' idi... Bunun ne kadar faydalı olduğunu öğretmenlerimizin bazıları! anlata anlata bitiremiyordular. Birazına bende yetiştim...(Oradada ilginç bir soru işareti var. 12 Eylül cuntası ülkedeki öğretmenlerin yarısını topladı, gene de bütün okullara o kadar öğretmeni devlet nereden buldu gönderdi acaba?) Hür teşebbüs kalkınmanın olmazsa olmazı imiş" "müteşebbisler çoğaldıkça muassır medeniyetlere ulaşacakmışız' "Sina-i üretim artacak bolluk bereket olacakmış!" O zamanın gençliği revizyonist fikirlerden uzak durmuş. O rüzgara kapılsaydı ve "kamuculuk henüz güçlü, KİT'leri koruyalım, şu hür tesebbüse de fason işlerini gazlayalım, köy enstitüleri kapatılmış ama eğitim sistemimiz yine de fena değil, daha çok bozulmasına izin vermeyelim, biraz fırsat eşitliği sorunu var onada lokal mücadele edelim yeter. Nato'dan ayrılmamız için hükümetlere baskı yapacak bir sivil toplum örgütleyelim ve buna mücadele edelim vs" gibi kolaya kaçsaymış o gençlik, bu gün kim onları yadırgayabilirdi? Kim onları devrim yapmaktan kaçınmakla suçlayabilirdi? Hiç kimse... Adamlar kolay nedir düşünmemişler. Devrim yaparak bu düzeni tümden değiştirmek için kolları sıvamışlar... "İnsan kısım kısım yer damar damar" demişya ozan, işte altın bir kuşak denk gelmiş ülkenin yarını için endişelenen. Cumhuriyetin gençlikten beklediği dinamizm bu değil mi idi?! Atatürk'ün "bütün ümidim gençliktedir" derken kast ettiği tam da bu değil mi idi zaten?! 1923'te tamamlanan büyük Türk devriminin, İnönü'nün elinden alınabildiğini, Menderes gibilerin elinde hırpalanabildiğini, sürekli devrim ilkesinden taviz verildiği an, karşı devrimin kendine alan bulabildiğini görünce, ta1950'lerde devrimin korunmaya devam edilmesi gerektiğini, işte o altın gençlik tesbit etmiş ve vazifeye atılmaktan kaçınmamışlar... Türk Devriminin en yüce karakterinin antiemperyalistlik olduğunu, NATO üyeliği ve Wilson yardımlarının nasıl bir tuzak ve tehdit olduğunu anlayan o yiğidim aslanım kuşak kolları sıvamışlar hemen... Handikapları büyük! Halkın, devrime ve devrimcilerine sahip çıkması gerek! Günün şartlarını göz önüne alırsak Türk halkı da o zamanlar beklenenden daha fazla teveccüh göstermişler bu gençlere, ama yetmemiş!!   Türkiye'de yapılmak istenen şeyin kapitalizmi inşa etmek olduğunu, İleride bu hür teşebbüsün devlete ve bütün zenginlik kaynaklarına çökeceğini, marks'ın das kapital'i ve komünist manifesto'su referansıyla tespit etmiş ve sürece kayıtsız kalmamışlar. Haklı çıkmışlar mı? Bugün zaman şahitlik yapıyor ki haklı çıkmışlar. Bu sistem, insanı kendi bekasına uygun biçimlendirmiş! hayatın tamamını pazar alanı haline getirmiş! Üretip reklam ettiği bütün cicileri satın alabilmek için salya döken insan yığını haline getirmiş toplumu! Hayatın ya da herhangi bir uğraşta bulunmanın biricik amacı, mülk edinme yarışının içinde kalmak olmuş durumda... Aklını sistemin dışına taşıyamayan insan için bu kaçınılmaz bir şey. Bu sistemin içinde 'mal canın yongasıdır' çünkü... İlk önce insanların önünde ki butüncül yolu bölmüş. Ülkenin geleceğinin kurtarılmasına giden yol, evladının geleceğinin kurtarılmasına giden yoldan ayrılmış..! Birini seçen diğer yoldan yürüyemiyor. Böylece insanlar açısından umur 24 saatlik olmuş. O günü şahsi bir menfaat ile kapatabilen insan için yarın yalnızca Allah'ın bilebileceği bir iş... Teselli cepte. İşleyen sistemin insan üzerindeki sosyolojik etkisi şu oldu. tarih boyu biriktirilmiş bütün vicdani ve insani değerler git gide azalıyor. Sistem, bireyi 'tüketme özgürlüğü' kalıbında güçlendirirken, insanın sosyal ve toplumsal yönünün tümden kaybolmasına yol açıyor. Kültür ve sanata ulaşmak metropol şehirlerdeki insanların bile büyük bir bölümü için çok zor ve ihtiyaçta duyulmuyor maalesef! İşte ortalık 100.000 TL'lik telefonu taksitle 150.000 TL'ye alan ve onunla okey oynayan kimselerle dolu... Bu sistem için ideal bir toplum. Bilim ve felsefenin ideal toplumu şu anda bir ütopya! Sistem işledikçe bu çukur git gide derinleşiyor derinleştikçe ışık azalıyor... Ne yapabiliriz? Siyaseti temizlemeden düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltemeyiz... Mustafa Kemal vefat ettikten sonra ilk kirlenen şey siyaset oldu. İlk temizlenen şeyde siyaset olmak zorunda. Bunu yapabilmek için de 60'lı yıllardaki gibi altın bir kuşağa ihtiyacımız var. Kendinden fedakarlık yapacak... Siyasete girecek, yasama organını ele geçirecek kadar çok girecek, ve "fırsatını buldum" diye çarka uyup kazanmayacak, ancak siyaseti bir kazanç kapısı olmaktan kurtaracak... Bunu anayasal olarak güvence altına alacak. Siyaset kazanç elde etme kapısı olmaktan çıkarıldıktan sonra, zübükler, tüccarlar, hırsızlar, hazır yiyiciler ve laf ebeleri siyasete girmekte bir espri bulamayacaklar... Böylece siyasi arena, idealistlere, felsefecilere, geleceğin ideal toplumunu yaratmanın hayalini kuranlara kalacak... Bu saydığım içeriğe sahip olan insanlar, muhtemeldir ki ilk önce insan-mülkiyet ilişkisinin yasasını tamir edecektirler... O andan itibaren, bugün insanın çukurun dibine doğru sosyolojik anlamda derinleşen çürümesi duracak, iyileşme başlayacak ve yükselmeye başlayacak. yükseldikçe ışık artacak arttıkça yükselecek... Bu Nietzsche'nin üstün insanına doğru evrilmeyi tetikleyecek büyük bir  devrimdir...                                    (Devam edecek)
Ekleme Tarihi: 02 Şubat 2025 - Pazar

BU DÜZEN DEĞİŞMELİ -1

1960'lı yıllarda bu düzenin değişmesi gerektiğine inanmış ve bu uğurda çok büyük mücadele etmiş olan devrimci gençliğe hayranım... Onlar bu düzeni değiştirmek için ağır bedeller ödemişler. Bu gün ise memleket safariye dönmüş, bunun sistemle alakalı olabileceği, ihtimal olarak bile masada değil!

(Halbu ki insan eğilim ve davranışları egemen sistemden bağımsız oluşmaz. Bireyin eğitim seviyesi, hangi toplumsal katmana ait olduğu, kendi hikayesinin oluşmasında ki sosyoekonomik ve çevresel etkiler, az bir faktör olarakta kendi varoluşunun öznel içerikleri, sistemin yarattığı varyasyonlardan biriyle bağ kurmasıyla oluşur...

Görüldüğü üzere, bireyin eğitim seviyesi, ait olduğu toplumsal katman, aile ve çevre etkisi ile oluşan bireysel hikayesi, tamamen sistemle alakalı oluşan kalemlerdir. Kişiliğin oluşmasında şahsi olan sadece, kişinin genetik bileşenlerinden kaynaklanan öznel içeriğidir. Ancak bu, kombinin diğer tamamlayanlarından ayırarak değerlendirilecek kadar belirleyici değildir.

Üzümü ezersin suyunu verir, tuz katarsan sirke olur katmazsan şarap...)

 

60'lı yıllarda bu sistemin değişmesi gerektiğine gözlem yaparak karar vermek şimdiki zamana oranla daha güçtü. Elde bir yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği var ve onlar halka doğru buradan kapı açarak devrim yapmaya girişmişler. Şimdi, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğinin yanında, daha nice adaletsizlikler ve her gün katlanarak büyüyen insan kaynaklı acılar var...

Gün aşırı insan feryatları doluyor evlerimize haber kanallarından... Kimi dini referanslarla,

Kimi üzerinden atamadığı feodal dönemin kalıntısi fikirler ve hisler ile,

kimi daha çok kâr uğruna risk alan müteşebbisler(!)Yüzünden,

Kimi yarından umudu kestiği için geçirdiği cinnet ile kendine çoluğuna çocuğuna zarar vererek katliamlar yaşatıyor bize her gün.

Kimi ihmalin yetersizliğin liyakatsizliğin kurbanı oluyor!

Kimi bastırılmış kişiliğinin, geriliminin yüksek olduğu bir anda basit bir tahrik ile aktive olmasıyla gözü dönüyor!

Biz bugün bunca kızıl kıyamete rağmen bu düzenin değişmesi gerektiğine karar veremiyorsak,

onlar, devrimden aşağısında kurtuluş olmadığına nasıl  karar vermişler? Hayreti mucibin yani...

Abi KİT'ler duruyor,

24 Ocak kararları ortalarda yok.

61 anayasası, hak ve özgürlükler manifestosu gibi (bazı dar kafalara bol gelmiş ama olsun)

Lise eğitimi bugün ki üniversitelerden daha kaliteli bir düzeyde...

İş yerlerinin büyük bölümünde sosyal tesisler var.

İkramiyesi olmayan iş yeri neredeyse yok...

kimin de yılda 3 tane, kimin de 4 tane ikramiye var. iş yerinin cürmüne göre...

Keza, işçisine gıda yardımı, yakacak yardımı, kira yardımı vermeyen işletme yok neredeyse...

Köylülük henüz çok canlı ve diri olduğu için işsizlik tanımlaması daha dar ve sayısal olarak düşük.

 

Geleceğin kötü olduğunu işaret eden birkaç tane veri var sadece...

Türkiye NATO'ya üye olmuş

Sam amca ile irtibat kurulmuş, Wilson yardımları geliyor...

Kölelik kalkmış ama Türkiye'nin kırsal bölgelerinde marabalık devam ediyor! Topraksız köylü çok fazla! Kırsal bölgede köylü resmen ağanın kölesi!

Sağcı hükümetler ağalık düzeninden memnun. Onlar ağalığı kendilerine dert etmemişler hiç. Çünkü zaten karşı devrim hareketini başlatan kendileri olduğu için, ağalığı yok etmek bir tarafa, olmayan yerlerede sokmak için çalışıyorlar.

 

(kendine ortanın solu desede) bütününe baktığımız zaman sağın sol tarafı olduğunu gördüğümüz bir Ecevit hükümeti var toprak reformu yapmaya çalışıyor... Amacı gerçekten toprak reformu yapıp köylüyü refaha kavuşturmak mı? Yoksa yükselmekte olan sosyalist akımı revizyonist fikirlere kanalize etmek mi tartışılır.

Özel sektör emeklemekten yürüme dönemine geçmeye başlamış, okul müfredatlarına varıncaya kadar giriyor ve topluma kendi reklamını yapıyor. O zamanlar adı

'hür teşebbüs' idi...

Bunun ne kadar faydalı olduğunu öğretmenlerimizin bazıları! anlata anlata bitiremiyordular. Birazına bende yetiştim...(Oradada ilginç bir soru işareti var. 12 Eylül cuntası ülkedeki öğretmenlerin yarısını topladı, gene de bütün okullara o kadar öğretmeni devlet nereden buldu gönderdi acaba?)

Hür teşebbüs kalkınmanın olmazsa olmazı imiş" "müteşebbisler çoğaldıkça muassır medeniyetlere ulaşacakmışız'

"Sina-i üretim artacak bolluk bereket olacakmış!"

O zamanın gençliği revizyonist fikirlerden uzak durmuş.

O rüzgara kapılsaydı ve "kamuculuk henüz güçlü, KİT'leri koruyalım, şu hür tesebbüse de fason işlerini gazlayalım, köy enstitüleri kapatılmış ama eğitim sistemimiz yine de fena değil, daha çok bozulmasına izin vermeyelim, biraz fırsat eşitliği sorunu var onada lokal mücadele edelim yeter. Nato'dan ayrılmamız için hükümetlere baskı yapacak bir sivil toplum örgütleyelim ve buna mücadele edelim vs" gibi kolaya kaçsaymış o gençlik, bu gün kim onları yadırgayabilirdi? Kim onları devrim yapmaktan kaçınmakla suçlayabilirdi? Hiç kimse...

Adamlar kolay nedir düşünmemişler. Devrim yaparak bu düzeni tümden değiştirmek için kolları sıvamışlar...

"İnsan kısım kısım yer damar damar" demişya ozan, işte altın bir kuşak denk gelmiş ülkenin yarını için endişelenen. Cumhuriyetin gençlikten beklediği dinamizm bu değil mi idi?! Atatürk'ün "bütün ümidim gençliktedir" derken kast ettiği tam da bu değil mi idi zaten?!

1923'te tamamlanan büyük Türk devriminin, İnönü'nün elinden alınabildiğini, Menderes gibilerin elinde hırpalanabildiğini, sürekli devrim ilkesinden taviz verildiği an, karşı devrimin kendine alan bulabildiğini görünce, ta1950'lerde devrimin korunmaya devam edilmesi gerektiğini, işte o altın gençlik tesbit etmiş ve vazifeye atılmaktan kaçınmamışlar...

Türk Devriminin en yüce karakterinin antiemperyalistlik olduğunu, NATO üyeliği ve Wilson yardımlarının nasıl bir tuzak ve tehdit olduğunu anlayan o yiğidim aslanım kuşak kolları sıvamışlar hemen...

Handikapları büyük!

Halkın, devrime ve devrimcilerine sahip çıkması gerek! Günün şartlarını göz önüne alırsak Türk halkı da o zamanlar beklenenden daha fazla teveccüh göstermişler bu gençlere, ama yetmemiş!!

 

Türkiye'de yapılmak istenen şeyin kapitalizmi inşa etmek olduğunu,

İleride bu hür teşebbüsün devlete ve bütün zenginlik kaynaklarına çökeceğini, marks'ın das kapital'i ve komünist manifesto'su referansıyla tespit etmiş ve sürece kayıtsız kalmamışlar.

Haklı çıkmışlar mı?

Bugün zaman şahitlik yapıyor ki haklı çıkmışlar.

Bu sistem, insanı kendi bekasına uygun biçimlendirmiş!

hayatın tamamını pazar alanı haline getirmiş!

Üretip reklam ettiği bütün cicileri satın alabilmek için salya döken insan yığını haline getirmiş toplumu!

Hayatın ya da herhangi bir uğraşta bulunmanın biricik amacı, mülk edinme yarışının içinde kalmak olmuş durumda... Aklını sistemin dışına taşıyamayan insan için bu kaçınılmaz bir şey. Bu sistemin içinde 'mal canın yongasıdır' çünkü...

İlk önce insanların önünde ki butüncül yolu bölmüş. Ülkenin geleceğinin kurtarılmasına giden yol, evladının geleceğinin kurtarılmasına giden yoldan ayrılmış..! Birini seçen diğer yoldan yürüyemiyor.

Böylece insanlar açısından umur 24 saatlik olmuş. O günü şahsi bir menfaat ile kapatabilen insan için yarın yalnızca Allah'ın bilebileceği bir iş... Teselli cepte.

İşleyen sistemin insan üzerindeki sosyolojik etkisi şu oldu. tarih boyu biriktirilmiş bütün vicdani ve insani değerler git gide azalıyor.

Sistem, bireyi 'tüketme özgürlüğü' kalıbında güçlendirirken, insanın sosyal ve toplumsal yönünün tümden kaybolmasına yol açıyor.

Kültür ve sanata ulaşmak metropol şehirlerdeki insanların bile büyük bir bölümü için çok zor ve ihtiyaçta duyulmuyor maalesef!

İşte ortalık 100.000 TL'lik telefonu taksitle 150.000 TL'ye alan ve onunla okey oynayan kimselerle dolu... Bu sistem için ideal bir toplum.

Bilim ve felsefenin ideal toplumu şu anda bir ütopya!

Sistem işledikçe bu çukur git gide derinleşiyor derinleştikçe ışık azalıyor...

Ne yapabiliriz?

Siyaseti temizlemeden düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltemeyiz...

Mustafa Kemal vefat ettikten sonra ilk kirlenen şey siyaset oldu. İlk temizlenen şeyde siyaset olmak zorunda.

Bunu yapabilmek için de 60'lı yıllardaki gibi altın bir kuşağa ihtiyacımız var. Kendinden fedakarlık yapacak... Siyasete girecek, yasama organını ele geçirecek kadar çok girecek, ve "fırsatını buldum" diye çarka uyup kazanmayacak, ancak siyaseti bir kazanç kapısı olmaktan kurtaracak... Bunu anayasal olarak güvence altına alacak.

Siyaset kazanç elde etme kapısı olmaktan çıkarıldıktan sonra, zübükler, tüccarlar, hırsızlar, hazır yiyiciler ve laf ebeleri siyasete girmekte bir espri bulamayacaklar...

Böylece siyasi arena, idealistlere, felsefecilere, geleceğin ideal toplumunu yaratmanın hayalini kuranlara kalacak...

Bu saydığım içeriğe sahip olan insanlar, muhtemeldir ki ilk önce insan-mülkiyet ilişkisinin yasasını tamir edecektirler...

O andan itibaren, bugün insanın çukurun dibine doğru sosyolojik anlamda derinleşen çürümesi duracak, iyileşme başlayacak ve yükselmeye başlayacak. yükseldikçe ışık artacak arttıkça yükselecek...

Bu Nietzsche'nin üstün insanına doğru evrilmeyi tetikleyecek büyük bir  devrimdir...

                                   (Devam edecek)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve medyakorkusuz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami sohbetler omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat