Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Yılmaz Çifci
Köşe Yazarı
Yılmaz Çifci
 

HER İŞİN BAŞI EĞİTİM

Demokratikleşmek demek, neyin nasıl yapılması gerektiğine yetersizlerin karar vermesi demek değildir. Demokrasi, bir anlamda, her işin maksimum fayda için ehline verilmesidir. Bunu gelecek yazımızda biraz açacağız.  Bu yazımız, gerçekten demokratik bir topluma evrilme çabasında, eğitim sistemimizin rolünü tam oynayabilmesi için, 'kuşatıldığı sorunlardan nasıl kurtarabiliriz' sorusuna öneriler içeriyor. Siyasi partinin biri çıkıyor akademik ünvanları, parti rozeti dağıtır gibi dağıtıyor. Rektörlüğü dekanlığı sapkın ideolojisinin mevzisi haline getirmeye çalışıyor. Öyle bir sahte diploma furyası var ki  ortalıkta, biryerlerde gerçeği var mı diye kuşkuya düşüyor insan! Siyasetin bu kadar kirli olabildiğini gördüğümüz bir devirde, nesillerimizi ondan korumak gerektiğini hissetmemek elde değil. Gelişmiş ülkeler belkide uzayın derinliklerinde koloniler kurdular çoktan! Laboratuvarlar kurmuş virüs üretip dünyayı ne kadar sürede dize getirebileceklerini ölçüyorlar!  Atom bombaları ve nükleer silahların tehdidi altındayız.  Bu gezegende ki ulusal varlığımız, bir manyağın bir düğmeye basıp basmamasına bağlı. Bilimin, dünyaya hükmetme imkanı yarattığını gördüğumüz, evrene açılma imkanları yarattığını gördüğumüz bir çağda, kendi eğitim sistemimize baktığımızda umutsuzluğa kapıliyoruz! Sebebi nedir? Sebebi, eğitimin,  politikanın asli hareket alanlarından biri olmasıdır. Bir çoğu ilkel, bir çoğu kişisel olan küçük hesapların oyuncağı yapılıyor eğitim camiamız! Bu yüzden eğitim sistemimiz kökten değişmeli, günlük siyasetin çalışma alanı olmaktan çıkarılmalıdır. Bir ulus, nesillerini, bir süre sonra yok olup gidecek siyasi partilerin oyuncağı haline getirir mi? Bu işte zerre kadar akıl var mı? Hep söylenegelen ama icra makamlarının duymamazlığa vurduğu üç tane önemli konu var halledilmesi gereken:  -YÖK kapatılmalıdır -Özel okullar kamulaştırılmalıdır -Üniversiteler özerkleştirilmelidir. Bunlar konfor için istenmiyor. Adamakıllı bir sistem geliştirmek için şarttır diye isteniyor.  Bu üç konuyu başından beri destekleyenler aşağıdaki parantezi atlayabilir. Bu taleplerin bir savunmasını gözden geçirmek isteyenler için açtık o parantezi. --(YÖK  Cunta kalıntısı siyasi bir kuruluştur. Öğrenci hareketlerini takip eden, fişleyen, ihbar eden, yeri geldiğinde provokasyon tertip eden, üniversite kazanmış çocukların okuyabilmek için karşılarına çıkan maliyet yükünün oranını belirleyen, üniversitelerin egemen politikaya veya sisteme angaje olması için çaba gösteren, üyelerinin üçte birini cumhurbaşkanının atadığı, Egemen sistemle arası pek bozuk olmayan, üniversitelerin sıradan birer okula dönüşmesini sağlayan kuruluştur. ÖZEL OKULLARI KAMULAŞTIRMA Eğitimde ayrıcalıklı öğrenci olabilir. Ancak bu, öğrencinin eğitim süreci boyunca gösterdiği yüksek potansiyeli sebebiyle olabilir. Ailesinin maddi durumunun yarattığı ayrıcalık, vasat bir ögrenciyi, yetenekli ve başarılı olma potansiyeli yüksek bir yoksul öğrencinin halefi haline getirdiği için çok büyük bir ahlaksızlıktır. Ayrıca, Bir yatırımcı açtığı özel okulda kaliteli eğitim verebilirken, koskoca devletin, kendi okullarında aynı kalitede eğitimi veremiyor olmasıda konunun pis kokan tarafıdır. Eğitimin politikacılara emanet edilmemesi gerektiğinin göstergelerinden biride budur. ÜNİVERSİTELERİ ÖZERKLEŞTİRMEK (Özgüçlendirmek) Özerk, özgüç demek ise üniversiteler kendi özgüçleri ile kendi kendilerini yönetmelidirler diyoruz. Nedir üniversitenin özgücü? Buna az sonra geleceğiz. Çünkü henüz inşa olmadı.  Atanmış tek bir üyesi bile olmayan, tamamı üniversitelerin seçtikleri üyelerden oluşan bir 'Üniversiteler Yüksek Kurulu' (ÜYK) oluşturulmalı, ve çok uzak ara olmayan zaman aralıklarında seçimleri yenilenmeli. Onun; görev yetki tüzük ve takvimine yine üniversiteler karar vermelidir. Bunu bir çeşit, üniversitelerin meclisi, konsersiyumu gibi düşünebiliriz. Üniversitelerin kendi kendini yönetirken izleyecekleri yolu, o günkü konjektöre göre almaları gereken pozisyonu, demokratik koşullarda akıl birliği ile işleyebildikleri bir kürsü olarak da düşünebiliriz ÜYK'yı.  Yök'ü kapatıp yerine bir benzerini açıyormuşuz gibi düşünülmesin. ÜYK dominant bir yapı değildir. Görev ve yetkileri daha kuruluş aşamasında seçen kişilerin ortak çalışması ile oluşturulmuş demokratik bir konsorsiyumdur. Bu detaylar başlamak için önerilmiş örnek birer fikirdir sadece. Daha farklı ve faydalı usulleri üniversitelerimiz geliştirecektirler. Üniversiteleri "okul" olarak tanımlamak da çok doğru gelmiyor bana. Ama maalesef şu an sadece birer okuldurlar. Bu adımlar atılırsa, üniversitelerimizin birer laboratuvara dönüşmeleri, birer araştırma üssüne dönüşmeleri ve böylece kendi özgün çalışmalarıyla bilgi üretmeleri mümkün hale gelebilecektir... İşte üniversitenin özgücü de buradan doğacaktır. Bilgi üretmekten. Okul, üniversiteye kadar olan eğitim sürecidir. Üniversite ile birlikte öğrenci artık bir laboratuvarda, bir araştırma üssünde, herhangi bir branşta asistanlığa başlamıştır.  Orası artık bir akademidir. Orada herkes, akademisyenler dahil birer öğrencidirler. Bilgi, bir öğreticinin heybesinde değil, evrenin gizemli döngüsü içinde soyut olarak sonsuz miktardadır ve o araştırma üssünde, sonsuz evreni karışlayıp somut bilgiyi birlikte üretecekler.  Bunu yaparken politikacıların gözlerine bakmak zorunda kalmamalıdırlar. Onlar, ürettikleri bilginin ne işe yarayacağını söylediklerinde, politikacıya düşen, minnetle alıp, onu toplum ve insanlık yararına kullanmaktır sadece... (Engin arık, çalışmalarından bahsetmek ihtiyacını neden duydu hiç düsundünüz mü? Konuştuğu için mi öldürdüler, yoksa öldürülme ihtimallerini gördükleri için mi konuştu? Basit bir kazaya kurban gitmediklerini, konuşmasının iceriğinden anlıyorsak, boşuna konuşmamış demek ki! Bilim insanları mikrofonlara gevezelik yapmazlar kolay kolay. Bir bilim insanının çalışmasını yapabilmek için politikacının ayıracağı ödeneğe, politikacının vereceği izine ihtiyaç duyması ne kadar dramatik bir durumdur değil mi? Çalışmaları için teşvik edilmesi gereken insanlar, çalışabilmek için politikacıların kapısında yalvar yakar, ricaminnet olmak zorunda bırakılır mı?) Bilgiye sahip olmak, bilgiyi üretmek, ürettiği bilginin kiminle ne zaman paylaşılacağının doğru olacağı stratejisine, anayasal referans ve kriterler ile karar vermek, ve bilginin en yararlı biçimde işletilmesi imtiyazı üniversitelerimizin özgücü olacaktır. Anayasa mahkemesinden başka hiçbir kurum ve kimsenin üniversite faaliyetlerine; "neyin peşindesin" deme hakkı olmamalıdır  Akademik ünvanlarda,  politikacıların reddi ya da onayı aranmadan üniversiteler tarafından (ÜYK) verilmelidir. Üniversitelerimizi, bilim, düşünce, fikir ve felsefe insanlarımızın özgürce ve güven içinde hareket edebilecekleri bir alana dönüştürmemiz lazımdır. Üniversiteler bilim üretmeye sıvanacakları zaman politikacıların gözlerine bakmak zorunda kalmamalıdırlar. Aksine, politikacılar, fikir ve iddialarında  akademik referanslara ne kadar uygun olup olmadıklarını kendilerine dert edinmelidirler.  (Devletin 'sır' arşivinde, 'çok gizli' ibareli dosyaların arasına, hep faili meçhul cinayetlerin dosyaları, katledilen aydınların dosyaları, yabancı gizli servislerle kurulan temasın şifreleri, terör örgütü ile yapılan müzekerenin durumu" vs yerine, birazda bilimsel çalışmaların, mikro biyolojik bulguların, biyolojik ve kimyasal savunma ya da karşı saldırı silahlarının, atom incelemeleri vs gibi çalışmaların raporları girmeli değil mi? Bunlar milli takımın attığı gol kadar olsun heyecan yaratmaz mı millette?") Üniversiteleri bu sağlam zemine kavuşturduktan sonra, eğitimde asıl ilerleyici adımı atma sırasına gelmiş olacağız.  İlkögretime yeni bir Ufuk kazandırmak. Artık hep yasını tuttuğumuz köy enstitüleri yeniden kurulamaz. Geçti borun pazarı!  Ama her zaman daha iyisi mümkündür. Şu anki haliyle, tepeden tırnağa politika balçığına sıvanmış bu eğitim sistemi ile tek bir tane bile artı kazanamayız. Okudukça cahilleşiriz ancak!..  İşte bu nedenle ilköğretimde de köklü bir sistem değişikliğine gitmeliyiz.  Milli eğitim bakanlığı ve yukarıdan aşağıya ona bağlı bütün eğitim-öğretim örgütlenmesi lağvedilmelidir. İlk öğretim dahil eğitim sisteminin bütün taşınmazları ve demirbaşları ve bakanlık bütçesi üniversitelere devredilmelidir. Örgün eğitim ağını örgütlemek, müfredat hazırlamak, eğitmen öğretmen atamaları ve onların sosyal hak ve ödemeleri üniversitelere bırakılmalıdır. Anlaşılacağı üzere üniversite kavramının alanını oldukça genişletmiş oluyoruz. Şu anki sistemde ilköğretimin amacı; öğrencileri okur yazar bireylere dönüştürmek. Sadece bu..! "Baretini tak" "yeleğini giy" "kurallara uy" levhalarını okusun yeter (!) Üniversitenin işlevi ise, kafası çalışan öğrencileri bir sınavla ayırıp beyaz yaka personel yetiştirmek! sadece bu kadar... Bir tık fazla çıkan varsa, O da ya hocasının özel teşviki ya öğrencinin kendi başarısı... Bizim tasarladığımız sistemde ilköğretim okulları üniversitelerin birer uzantısı olacaklar. Ve çocuk okula başladığı andan itibaren üniversiteler tarafından okutulmaya başlanmış olacak. Sürecin nasıl işlediği üniversiteler tarafından takip edilecek. Her öğrencinin notu, genel hal raporu, ailenin sosyoekonomik durumu sosyopsikolojik durumu üniversitelere rapor edilecek. Bu raporlar doğrultusunda üniversiteler ihtiyaç duymaları halinde ailelere yönelik de çalışma yapacaklar. Bazı aileler hukuki uyarılara, bazıları kurslara seminerlere dinletilere davet edilecek. Bazıları rehabilite edilecek... Aydınlanma devrimidir bu. Boru değil. Baltalanmış eğitim seferberliğinin daha güçlü sekilde yeniden başlamasıdır. Ben yazarken aklıma geldi, sizin de okurken muhtemelen gelmiştir. Buna bütçe ulaşır mı acaba diye?  Hiç endişe etmeyin ulaşır. Üniversitelerin kendi bütçeleri zaten var. Milli eğitimin bütçesi de oraya aktarılacak. Ama verimli bir çalışma için yine de bütçe gerekebilir. Onun için devlet bazı yüklerden kurtulacak. Size hemen bir kaynak gösteriyorum. (Diyanet kapatılmalı ve bütün taşınmazları demirbaşları ve bütçeside üniversitelere devredilmelidir... Cemaatler ve tarikatlarda öyle. Vakıftı külliyeydi üniversitelere... piyasaya öyle damar döşemişler ki, sirkülasyondaki her kuruş, her piyasa turunda onların havuzundan bir kere geçmek zorunda... Bu yanlıştır. Laik devlette dini kurum olmaz. Ülke bütçesinin yarısını resmi yoldan kullandıkları halde, cumhuriyet'e ve kuruculara iftira atmaktan hakaret etmekten saldırmaktan da geri durmuyorlar. Durmayacaklarda..! Var olmalarının koşulu, akli ve bilimsel temellerini kaybetmiş, siyasallaşmalarına bağlı hale gelmiş bir kitlesel hizip var karşımızda.. Bunlar, ne yaparsanız yapın, iktidarı tamamen ellerine geçirip, kafasına yatmayanın kafasını kütüğe yatırma imtiyazını bulana kadar ilericilere saldırmaya, karalamaya devam edecektirler. Konu onlar için de ebedi olmaktan çıkmış dünyevileşmiştir. O halde varlığı laiklik ilkesi ile çelişen bu kurumların, ülkenin bütçesini emmesine izin vermek büyük bir israftır. İnanç bireysel bir konudur ve devlet bireyin ne düşüncesine ne fikrine ne inancına dahil olamaz. Ülkede resmi ya da gayri resmi türemiş olan bütün dini yapılar zaten samimiyetle inanmış olan insanları hedefine almış, onları sık boğaz edip  zehirlemeye devam ediyorlar. Samimiyetle kendi yaradanına iman etmiş olan insanların ihlası, bu partizan propagandaların zehiri altında kayboluyor. Bu kurumları kapatmak, samimiyetle inanan insanların temiz dünyasını da korumaya almak anlamına gelir. İbadetini yapmak için gittiği camide, kulaklarının içine kinlerini kusan atanmış tayin edilmiş militanların propagandasına maruz kalıyor insanlar. Zaten refah seviyesini yükselteceğiniz bireyin imkanları, kendi gereksinmelerini karşılayabilecektir. İlahiyat fakülteleri üniversite çatısı altında dinleri doğru kaynaklar üzerinden, sosyolojik ve felsefi açıdan da incelemeye ve bulgularını öğretmeye anlatmaya devam edecekler. Devletin diyaneti kapattıktan sonra haşeret yapılara karşı da mücadele etmesi bu yüzden gereklidir. İnsanların hassasiyetlerini sömürüp hem onları teröre sevk ediyorlar hem paralarını pullarını sömürüyorlar hem ülkenin bekası için tehdit oluyorlar. Herhangi bir inanç sahibinin, devletten kendi inancından taraf olmasını talep etmesi, diğer inanç sahiplerini baskı altına almasını talep etmek anlamına gelecektir. Onun için samimi olan hiçbir inanç sahibinin, devletten kendisini kayırmasını bekleyeceğini düşünemeyiz. Ayrıca, eğitim sistemimizin bilimsel gelişmede dünya standartlarını yakalama, hatta. onları geçme hedefi için bütçe desteğine ihtiyacı olacağını, vatanperver her yurttaşımızın anlayacağını ve destek vereceğini umabiliriz. Gene ek bütçe gerekirse, vergisi silinen godomanların vergilerini silmeyiz. Gene gerekirse Emine hanım'dan çantalarından birini bağışlamasını rica ederiz. Gene yetmezse, orman yangınlarından sonra açığa çıkan arazileri üniversitelere bağışlarız. (O zaman bir daha yanmaz geçi ama bu da bir kazanımdır.) İyi işler yapmak için para bulamayanlar sadece kötülerdir. Bu yola çıkmaya niyet etmiş iyi bir hükümet için para asla zor bulunacak bir şey değildir. Evet arkadaşlar Yanlış metotlardan doğru sonuçlar çıkmaz. Türkiye eğitim sistemi, şu an kartal yumurtalarına tavuk oturtuyor. Yeni sistem ile ulusal zeka potansiyelimiz açığa çıktiğında, IQ heyetlerinin ellerindeki raporlar Türk ulusuna atılmış birer iftiraya dönüşecektir... Türk halkına verilen narkoz kesildiğinde dünyanın ağzı açık kalacaktır. Burada karikatürize ettiğimiz şey, eğitim sistemimizin baştan yaratılmasınin zor olmadığını gösteren bir perspektif çalışmasıdır. Bir şeyler yapmak isteyen, politikayı siyaset bilimine yakışır biçimde yapmak isteyen politikacıların ayağına çıkarılmış bir pastır. Yarını kurmak isteyenlere arzederiz.
Ekleme Tarihi: 08 Mart 2025 - Cumartesi

HER İŞİN BAŞI EĞİTİM

Demokratikleşmek demek, neyin nasıl yapılması gerektiğine yetersizlerin karar vermesi demek değildir. Demokrasi, bir anlamda, her işin maksimum fayda için ehline verilmesidir. Bunu gelecek yazımızda biraz açacağız. 
Bu yazımız, gerçekten demokratik bir topluma evrilme çabasında, eğitim sistemimizin rolünü tam oynayabilmesi için, 'kuşatıldığı sorunlardan nasıl kurtarabiliriz' sorusuna öneriler içeriyor.

Siyasi partinin biri çıkıyor akademik ünvanları, parti rozeti dağıtır gibi dağıtıyor. Rektörlüğü dekanlığı sapkın ideolojisinin mevzisi haline getirmeye çalışıyor.
Öyle bir sahte diploma furyası var ki  ortalıkta, biryerlerde gerçeği var mı diye kuşkuya düşüyor insan! Siyasetin bu kadar kirli olabildiğini gördüğümüz bir devirde, nesillerimizi ondan korumak gerektiğini hissetmemek elde değil.

Gelişmiş ülkeler belkide uzayın derinliklerinde koloniler kurdular çoktan! Laboratuvarlar kurmuş virüs üretip dünyayı ne kadar sürede dize getirebileceklerini ölçüyorlar! 
Atom bombaları ve nükleer silahların tehdidi altındayız. 
Bu gezegende ki ulusal varlığımız, bir manyağın bir düğmeye basıp basmamasına bağlı.
Bilimin, dünyaya hükmetme imkanı yarattığını gördüğumüz, evrene açılma imkanları yarattığını gördüğumüz bir çağda, kendi eğitim sistemimize baktığımızda umutsuzluğa kapıliyoruz!
Sebebi nedir? Sebebi, eğitimin,  politikanın asli hareket alanlarından biri olmasıdır.
Bir çoğu ilkel, bir çoğu kişisel olan küçük hesapların oyuncağı yapılıyor eğitim camiamız!
Bu yüzden eğitim sistemimiz kökten değişmeli, günlük siyasetin çalışma alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
Bir ulus, nesillerini, bir süre sonra yok olup gidecek siyasi partilerin oyuncağı haline getirir mi? Bu işte zerre kadar akıl var mı?

Hep söylenegelen ama icra makamlarının duymamazlığa vurduğu üç tane önemli konu var halledilmesi gereken: 
-YÖK kapatılmalıdır
-Özel okullar kamulaştırılmalıdır
-Üniversiteler özerkleştirilmelidir.
Bunlar konfor için istenmiyor. Adamakıllı bir sistem geliştirmek için şarttır diye isteniyor. 

Bu üç konuyu başından beri destekleyenler aşağıdaki parantezi atlayabilir. Bu taleplerin bir savunmasını gözden geçirmek isteyenler için açtık o parantezi.

--(YÖK 
Cunta kalıntısı siyasi bir kuruluştur. Öğrenci hareketlerini takip eden, fişleyen, ihbar eden, yeri geldiğinde provokasyon tertip eden, üniversite kazanmış çocukların okuyabilmek için karşılarına çıkan maliyet yükünün oranını belirleyen, üniversitelerin egemen politikaya veya sisteme angaje olması için çaba gösteren, üyelerinin üçte birini cumhurbaşkanının atadığı, Egemen sistemle arası pek bozuk olmayan, üniversitelerin sıradan birer okula dönüşmesini sağlayan kuruluştur.

ÖZEL OKULLARI KAMULAŞTIRMA
Eğitimde ayrıcalıklı öğrenci olabilir. Ancak bu, öğrencinin eğitim süreci boyunca gösterdiği yüksek potansiyeli sebebiyle olabilir. Ailesinin maddi durumunun yarattığı ayrıcalık, vasat bir ögrenciyi, yetenekli ve başarılı olma potansiyeli yüksek bir yoksul öğrencinin halefi haline getirdiği için çok büyük bir ahlaksızlıktır.
Ayrıca,
Bir yatırımcı açtığı özel okulda kaliteli eğitim verebilirken, koskoca devletin, kendi okullarında aynı kalitede eğitimi veremiyor olmasıda konunun pis kokan tarafıdır. Eğitimin politikacılara emanet edilmemesi gerektiğinin göstergelerinden biride budur.

ÜNİVERSİTELERİ ÖZERKLEŞTİRMEK
(Özgüçlendirmek)
Özerk, özgüç demek ise üniversiteler kendi özgüçleri ile kendi kendilerini yönetmelidirler diyoruz.
Nedir üniversitenin özgücü?
Buna az sonra geleceğiz. Çünkü henüz inşa olmadı. 
Atanmış tek bir üyesi bile olmayan, tamamı üniversitelerin seçtikleri üyelerden oluşan bir 'Üniversiteler Yüksek Kurulu' (ÜYK) oluşturulmalı, ve çok uzak ara olmayan zaman aralıklarında seçimleri yenilenmeli. Onun; görev yetki tüzük ve takvimine yine üniversiteler karar vermelidir. Bunu bir çeşit, üniversitelerin meclisi, konsersiyumu gibi düşünebiliriz. Üniversitelerin kendi kendini yönetirken izleyecekleri yolu, o günkü konjektöre göre almaları gereken pozisyonu, demokratik koşullarda akıl birliği ile işleyebildikleri bir kürsü olarak da düşünebiliriz ÜYK'yı. 
Yök'ü kapatıp yerine bir benzerini açıyormuşuz gibi düşünülmesin. ÜYK dominant bir yapı değildir. Görev ve yetkileri daha kuruluş aşamasında seçen kişilerin ortak çalışması ile oluşturulmuş demokratik bir konsorsiyumdur.
Bu detaylar başlamak için önerilmiş örnek birer fikirdir sadece. Daha farklı ve faydalı usulleri üniversitelerimiz geliştirecektirler. Üniversiteleri "okul" olarak tanımlamak da çok doğru gelmiyor bana. Ama maalesef şu an sadece birer okuldurlar. Bu adımlar atılırsa, üniversitelerimizin birer laboratuvara dönüşmeleri, birer araştırma üssüne dönüşmeleri ve böylece kendi özgün çalışmalarıyla bilgi üretmeleri mümkün hale gelebilecektir... İşte üniversitenin özgücü de buradan doğacaktır. Bilgi üretmekten.
Okul, üniversiteye kadar olan eğitim sürecidir. Üniversite ile birlikte öğrenci artık bir laboratuvarda, bir araştırma üssünde, herhangi bir branşta asistanlığa başlamıştır. 
Orası artık bir akademidir. Orada herkes, akademisyenler dahil birer öğrencidirler. Bilgi, bir öğreticinin heybesinde değil, evrenin gizemli döngüsü içinde soyut olarak sonsuz miktardadır ve o araştırma üssünde, sonsuz evreni karışlayıp somut bilgiyi birlikte üretecekler. 
Bunu yaparken politikacıların gözlerine bakmak zorunda kalmamalıdırlar. Onlar, ürettikleri bilginin ne işe yarayacağını söylediklerinde, politikacıya düşen, minnetle alıp, onu toplum ve insanlık yararına kullanmaktır sadece...
(Engin arık, çalışmalarından bahsetmek ihtiyacını neden duydu hiç düsundünüz mü? Konuştuğu için mi öldürdüler, yoksa öldürülme ihtimallerini gördükleri için mi konuştu? Basit bir kazaya kurban gitmediklerini, konuşmasının iceriğinden anlıyorsak, boşuna konuşmamış demek ki!
Bilim insanları mikrofonlara gevezelik yapmazlar kolay kolay.
Bir bilim insanının çalışmasını yapabilmek için politikacının ayıracağı ödeneğe, politikacının vereceği izine ihtiyaç duyması ne kadar dramatik bir durumdur değil mi? Çalışmaları için teşvik edilmesi gereken insanlar, çalışabilmek için politikacıların kapısında yalvar yakar, ricaminnet olmak zorunda bırakılır mı?)

Bilgiye sahip olmak, bilgiyi üretmek, ürettiği bilginin kiminle ne zaman paylaşılacağının doğru olacağı stratejisine, anayasal referans ve kriterler ile karar vermek, ve bilginin en yararlı biçimde işletilmesi imtiyazı üniversitelerimizin özgücü olacaktır.
Anayasa mahkemesinden başka hiçbir kurum ve kimsenin üniversite faaliyetlerine; "neyin peşindesin" deme hakkı olmamalıdır 
Akademik ünvanlarda,  politikacıların reddi ya da onayı aranmadan üniversiteler tarafından (ÜYK) verilmelidir.
Üniversitelerimizi, bilim, düşünce, fikir ve felsefe insanlarımızın özgürce ve güven içinde hareket edebilecekleri bir alana dönüştürmemiz lazımdır.
Üniversiteler bilim üretmeye sıvanacakları zaman politikacıların gözlerine bakmak zorunda kalmamalıdırlar. Aksine, politikacılar, fikir ve iddialarında  akademik referanslara ne kadar uygun olup olmadıklarını kendilerine dert edinmelidirler. 

(Devletin 'sır' arşivinde, 'çok gizli' ibareli dosyaların arasına, hep faili meçhul cinayetlerin dosyaları, katledilen aydınların dosyaları, yabancı gizli servislerle kurulan temasın şifreleri, terör örgütü ile yapılan müzekerenin durumu" vs yerine, birazda bilimsel çalışmaların, mikro biyolojik bulguların, biyolojik ve kimyasal savunma ya da karşı saldırı silahlarının, atom incelemeleri vs gibi çalışmaların raporları girmeli değil mi? Bunlar milli takımın attığı gol kadar olsun heyecan yaratmaz mı millette?")

Üniversiteleri bu sağlam zemine kavuşturduktan sonra, eğitimde asıl ilerleyici adımı atma sırasına gelmiş olacağız. 
İlkögretime yeni bir Ufuk kazandırmak.

Artık hep yasını tuttuğumuz köy enstitüleri yeniden kurulamaz. Geçti borun pazarı! 
Ama her zaman daha iyisi mümkündür.
Şu anki haliyle, tepeden tırnağa politika balçığına sıvanmış bu eğitim sistemi ile tek bir tane bile artı kazanamayız. Okudukça cahilleşiriz ancak!.. 
İşte bu nedenle ilköğretimde de köklü bir sistem değişikliğine gitmeliyiz. 
Milli eğitim bakanlığı ve yukarıdan aşağıya ona bağlı bütün eğitim-öğretim örgütlenmesi lağvedilmelidir. İlk öğretim dahil eğitim sisteminin bütün taşınmazları ve demirbaşları ve bakanlık bütçesi üniversitelere devredilmelidir. Örgün eğitim ağını örgütlemek, müfredat hazırlamak, eğitmen öğretmen atamaları ve onların sosyal hak ve ödemeleri üniversitelere bırakılmalıdır.
Anlaşılacağı üzere üniversite kavramının alanını oldukça genişletmiş oluyoruz.
Şu anki sistemde ilköğretimin amacı; öğrencileri okur yazar bireylere dönüştürmek. Sadece bu..!
"Baretini tak" "yeleğini giy" "kurallara uy" levhalarını okusun yeter (!)
Üniversitenin işlevi ise, kafası çalışan öğrencileri bir sınavla ayırıp beyaz yaka personel yetiştirmek!
sadece bu kadar... Bir tık fazla çıkan varsa, O da ya hocasının özel teşviki ya öğrencinin kendi başarısı...

Bizim tasarladığımız sistemde ilköğretim okulları üniversitelerin birer uzantısı olacaklar. Ve çocuk okula başladığı andan itibaren üniversiteler tarafından okutulmaya başlanmış olacak. Sürecin nasıl işlediği üniversiteler tarafından takip edilecek. Her öğrencinin notu, genel hal raporu, ailenin sosyoekonomik durumu sosyopsikolojik durumu üniversitelere rapor edilecek. Bu raporlar doğrultusunda üniversiteler ihtiyaç duymaları halinde ailelere yönelik de çalışma yapacaklar. Bazı aileler hukuki uyarılara, bazıları kurslara seminerlere dinletilere davet edilecek. Bazıları rehabilite edilecek...
Aydınlanma devrimidir bu. Boru değil. Baltalanmış eğitim seferberliğinin daha güçlü sekilde yeniden başlamasıdır.

Ben yazarken aklıma geldi, sizin de okurken muhtemelen gelmiştir. Buna bütçe ulaşır mı acaba diye? 
Hiç endişe etmeyin ulaşır. Üniversitelerin kendi bütçeleri zaten var. Milli eğitimin bütçesi de oraya aktarılacak. Ama verimli bir çalışma için yine de bütçe gerekebilir. Onun için devlet bazı yüklerden kurtulacak. Size hemen bir kaynak gösteriyorum.

(Diyanet kapatılmalı ve bütün taşınmazları demirbaşları ve bütçeside üniversitelere devredilmelidir... Cemaatler ve tarikatlarda öyle. Vakıftı külliyeydi üniversitelere...
piyasaya öyle damar döşemişler ki, sirkülasyondaki her kuruş, her piyasa turunda onların havuzundan bir kere geçmek zorunda...
Bu yanlıştır. Laik devlette dini kurum olmaz. Ülke bütçesinin yarısını resmi yoldan kullandıkları halde, cumhuriyet'e ve kuruculara iftira atmaktan hakaret etmekten saldırmaktan da geri durmuyorlar. Durmayacaklarda..!
Var olmalarının koşulu, akli ve bilimsel temellerini kaybetmiş, siyasallaşmalarına bağlı hale gelmiş bir kitlesel hizip var karşımızda.. Bunlar, ne yaparsanız yapın, iktidarı tamamen ellerine geçirip, kafasına yatmayanın kafasını kütüğe yatırma imtiyazını bulana kadar ilericilere saldırmaya, karalamaya devam edecektirler. Konu onlar için de ebedi olmaktan çıkmış dünyevileşmiştir.
O halde varlığı laiklik ilkesi ile çelişen bu kurumların, ülkenin bütçesini emmesine izin vermek büyük bir israftır. İnanç bireysel bir konudur ve devlet bireyin ne düşüncesine ne fikrine ne inancına dahil olamaz. Ülkede resmi ya da gayri resmi türemiş olan bütün dini yapılar zaten samimiyetle inanmış olan insanları hedefine almış, onları sık boğaz edip  zehirlemeye devam ediyorlar. Samimiyetle kendi yaradanına iman etmiş olan insanların ihlası, bu partizan propagandaların zehiri altında kayboluyor. Bu kurumları kapatmak, samimiyetle inanan insanların temiz dünyasını da korumaya almak anlamına gelir. İbadetini yapmak için gittiği camide, kulaklarının içine kinlerini kusan atanmış tayin edilmiş militanların propagandasına maruz kalıyor insanlar.
Zaten refah seviyesini yükselteceğiniz bireyin imkanları, kendi gereksinmelerini karşılayabilecektir. İlahiyat fakülteleri üniversite çatısı altında dinleri doğru kaynaklar üzerinden, sosyolojik ve felsefi açıdan da incelemeye ve bulgularını öğretmeye anlatmaya devam edecekler. Devletin diyaneti kapattıktan sonra haşeret yapılara karşı da mücadele etmesi bu yüzden gereklidir. İnsanların hassasiyetlerini sömürüp hem onları teröre sevk ediyorlar hem paralarını pullarını sömürüyorlar hem ülkenin bekası için tehdit oluyorlar.
Herhangi bir inanç sahibinin, devletten kendi inancından taraf olmasını talep etmesi, diğer inanç sahiplerini baskı altına almasını talep etmek anlamına gelecektir. Onun için samimi olan hiçbir inanç sahibinin, devletten kendisini kayırmasını bekleyeceğini düşünemeyiz. Ayrıca, eğitim sistemimizin bilimsel gelişmede dünya standartlarını yakalama, hatta. onları geçme hedefi için bütçe desteğine ihtiyacı olacağını, vatanperver her yurttaşımızın anlayacağını ve destek vereceğini umabiliriz. Gene ek bütçe gerekirse, vergisi silinen godomanların vergilerini silmeyiz. Gene gerekirse Emine hanım'dan çantalarından birini bağışlamasını rica ederiz. Gene yetmezse, orman yangınlarından sonra açığa çıkan arazileri üniversitelere bağışlarız. (O zaman bir daha yanmaz geçi ama bu da bir kazanımdır.)
İyi işler yapmak için para bulamayanlar sadece kötülerdir. Bu yola çıkmaya niyet etmiş iyi bir hükümet için para asla zor bulunacak bir şey değildir.

Evet arkadaşlar
Yanlış metotlardan doğru sonuçlar çıkmaz. Türkiye eğitim sistemi, şu an kartal yumurtalarına tavuk oturtuyor. Yeni sistem ile ulusal zeka potansiyelimiz açığa çıktiğında, IQ heyetlerinin ellerindeki raporlar Türk ulusuna atılmış birer iftiraya dönüşecektir...
Türk halkına verilen narkoz kesildiğinde dünyanın ağzı açık kalacaktır. Burada karikatürize ettiğimiz şey, eğitim sistemimizin baştan yaratılmasınin zor olmadığını gösteren bir perspektif çalışmasıdır. Bir şeyler yapmak isteyen, politikayı siyaset bilimine yakışır biçimde yapmak isteyen politikacıların ayağına çıkarılmış bir pastır.
Yarını kurmak isteyenlere arzederiz.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve medyakorkusuz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami sohbetler omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat