Siyaset sahnesinde bazı insanlar adeta bir yalan rüzgarı gibiler. Nereden esip nereye kadar gidecekleri, nerede duracakları, kimse tarafından kestirilemiyor. Sürekli bir yüzde dönüklük, sürekli bir aldatmaca... Gerçek ile sahte arasındaki çizgi, onların dünyasında tamamen silinmiş durumda. Sahte olmayan tek bir şeyleri bile yok; tepeden tırnağa her şeyleri yapay, maskeli ve çürük.
Bu tip insanlar, aynı daireyi onlarca kişiye satmaya çalışan sahtekar tipler gibi.
Görünüşte pırıl pırıl, gerçekte ise çökmeye mahkûm bir yapı.
Güven satıyorlar,
umut pazarlıyorlar;
ama eninde sonunda hepsi iflas ediyor. Gerçekleri süsleyip, duymak istediklerimizi söyleyerek ilerliyorlar.
Fakat o sözlerin altı boş, içi kof, ruhsuz bir yankıdan ibaret.
Bu insanlar için hangi tür yalancılığı, üçkâğıtçılığı, düzenbazlığı ararsan bulabilirsin. Dün dost olduklarıyla bugün düşman, düne kadar göklere çıkardıklarını bugün yerin dibine sokuyorlar. Yanındakini satmak için bir basamak olarak kullanıp, amaca ulaşınca sırtını dönmekten zerre kadar rahatsızlık duymuyorlar. Samimiyetin zerresi olmayan bu insanlarla, adalet, ahlak ve vicdan kelimelerini yan yana koymak bile imkansız.
Böyle insanlar için insan olduklarına inanmak bile zor. Eminim ki kendileri bile insan olduklarına inanmıyorlardır. Ruhsuz, kalpsiz ve çıkarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir makine gibiler. Değerleri yok, ilkeleri yok, duruşları yok. Yalnızca rüzgâr hangi yöne eserse oraya savrulan bir yaprak gibiler.
O tarz insanları çöpe atsan, çöplük bile kabul etmez. Çünkü çöp bile bir zamanlar bir şeye yaramış, bir amaca hizmet etmiştir. Ama bunlar, başından beri sadece kullanılmış ve tüketmiştir. Ne ütopya yaratacak bir vizyonları var ne de bir topluma değer katacak fikirleri. Yalnızca kısa vadeli çıkarlarla, yalana dayalı bir sahne çiziyorlar.
Etek giydirsen kaç lira takacaksınız diye sorarlar; çünkü her şeyi bir menfaat, bir pazarlık konusu olarak görürler.