Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Orhan Sarıbal;Ben ölümün, öldürmenin değil, yaşamın, yaşatmanın safında olacağım

Bursa 29.06.2024 - 10:10, Güncelleme: 29.06.2024 - 10:10
 

Orhan Sarıbal;Ben ölümün, öldürmenin değil, yaşamın, yaşatmanın safında olacağım

Orhan Sarıbal;Ben ölümün, öldürmenin değil, yaşamın, yaşatmanın safında olacağım
Orhan SARIBAL - CHP Bursa Milletvekili Kamuoyunda bir süredir yükselen bir tonda gündemde yer alan “başıboş sokak hayvanları”yla ilgili düzenleme henüz meclis gündemine gelmedi. Bu nedenle detayları hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değil, ancak gidişata bakılırsa, toplumsal bir saflaşma ve sınıf çatışması yaratmanın yeni bir fırsatı olarak kullanılmak istendiği görülüyor.  Diğer bir deyişle, toplumsal sıkışmışlık duygusunun kendisine kullanışlı bir hedef sunuluyor ve taraflar arasındaki yarılma teşvik ediliyor. Konunun kendisi ise tamamen tali hale getiriliyor. Örneğin münferit saldırı vakaları tarif edilirken “köpektapar” gibi ifadeler kullanılıyor. Bu yolla varılan yer de köpek saldırılarına çare çözüm bulmaktansa, sokak hayvanlarını yaşatma iradesi gösteren kesimler şeytanlaştırılıyor. Bu toplumsal ayrışmanın her konuda kendini göstermesinin en güncel örneğidir denebilir. Meselenin aslına bakıldığında ise aslında Anadolu kültürü her türlü canlı ile birlikte yaşamı herkesten iyi bilen bir sosyolojik gerçeği içerir. Öyle ki Batı medeniyetinin Anadolu’ya imrendiği bir şey varsa o da, insan-hayvan ilişkisinin ve hatta hayvanlar lehine yasalarca da düzenlenmiş olmasıdır. Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. Maddesi açık; “Sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmeleri yasaktır.” Madde 4/k’de de şöyle diyor: “Kontrolsüz üremeyi önlemek amacıyla, toplu yaşanan yerlerde beslenen ve barındırılan kedi ve köpeklerin sahiplerince kısırlaştırılması esastır.” Yani aslında elimizde bir sorun varsa, bunun çözümü çoktan hazır. Bu çözüm yerine “toptan imha” ve hayvan hakları savunucularının ve savunuculuğunun şeytanlaştırılması tercih ve teşvik ediliyorsa, bize düşen konuyu kendi odağına ele almaktır. O yüzden diyorum ki, mesele hayvanlarla ilgili bir akut sorun değil, toplumsal gidişatımız bakımından kullanışlı hale gelmiş olmalarıdır. Birlikte yaşam imkanlarımızın iyiden iyiye ortadan kalmış olmasının bir diğer görünümüdür bu. Biz birlikte yaşam diyorsak, bu sadece insan merkezli bir tahayyül değil. Bütün bir biyota olarak birlikte yaşayacağız. Besin zincirinin en üstündeki insan, bir yok edici olmamalı. Kamu erkinin görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği durumlarda yaşanan bu saldırıların faturası da serbest hayvanlara kesilmemeli. Çok kararlı bir tarif gerekiyor, kavramları bile kullanırken yeniden düşünmemiz gerekiyor. “Sahipsiz” sokak hayvanları, hayvanları mülkiyetle tasnif ediyor. Hayvan “terörü”, yine hayvanları güvenlikçi bir kavram seti ile değerlendiriyor. “Köpektapar” ithamları da, hak savunucuları kriminalize ediyor. Bize düşen şudur; biz kamuyu “görevli” olarak yeniden hatırlayacağız ve görevlerini hatırlatacağız. Görevlerini yapmayan kurumların hesabını şiddet çağrıları ile savunmasız canlara yöneltmeyeceğiz. Çünkü bu çağrılar ile hayata geçecek katliam bir emsal teşkil edecektir ve sonrasında bu kitle mobilizasyonun yeni hedefinin ne olacağını tahmin etmek bizim tecrübelerimize sahip bir ülke gibi bir yerde o kadar da zor olmasa gerek. Ben ölümün, öldürmenin değil, yaşamın, yaşatmanın safında olacağım. Her canlının refah içinde yaşam hakkını savunacağım.
Orhan Sarıbal;Ben ölümün, öldürmenin değil, yaşamın, yaşatmanın safında olacağım

Orhan SARIBAL - CHP Bursa Milletvekili

Kamuoyunda bir süredir yükselen bir tonda gündemde yer alan “başıboş sokak hayvanları”yla ilgili düzenleme henüz meclis gündemine gelmedi. Bu nedenle detayları hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değil, ancak gidişata bakılırsa, toplumsal bir saflaşma ve sınıf çatışması yaratmanın yeni bir fırsatı olarak kullanılmak istendiği görülüyor.  Diğer bir deyişle, toplumsal sıkışmışlık duygusunun kendisine kullanışlı bir hedef sunuluyor ve taraflar arasındaki yarılma teşvik ediliyor. Konunun kendisi ise tamamen tali hale getiriliyor. Örneğin münferit saldırı vakaları tarif edilirken “köpektapar” gibi ifadeler kullanılıyor. Bu yolla varılan yer de köpek saldırılarına çare çözüm bulmaktansa, sokak hayvanlarını yaşatma iradesi gösteren kesimler şeytanlaştırılıyor.

Bu toplumsal ayrışmanın her konuda kendini göstermesinin en güncel örneğidir denebilir. Meselenin aslına bakıldığında ise aslında Anadolu kültürü her türlü canlı ile birlikte yaşamı herkesten iyi bilen bir sosyolojik gerçeği içerir. Öyle ki Batı medeniyetinin Anadolu’ya imrendiği bir şey varsa o da, insan-hayvan ilişkisinin ve hatta hayvanlar lehine yasalarca da düzenlenmiş olmasıdır. Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. Maddesi açık; “Sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların, 3285 sayılı Hayvan Sağlığı Zabıtası Kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmeleri yasaktır.” Madde 4/k’de de şöyle diyor: “Kontrolsüz üremeyi önlemek amacıyla, toplu yaşanan yerlerde beslenen ve barındırılan kedi ve köpeklerin sahiplerince kısırlaştırılması esastır.”

Yani aslında elimizde bir sorun varsa, bunun çözümü çoktan hazır. Bu çözüm yerine “toptan imha” ve hayvan hakları savunucularının ve savunuculuğunun şeytanlaştırılması tercih ve teşvik ediliyorsa, bize düşen konuyu kendi odağına ele almaktır. O yüzden diyorum ki, mesele hayvanlarla ilgili bir akut sorun değil, toplumsal gidişatımız bakımından kullanışlı hale gelmiş olmalarıdır.

Birlikte yaşam imkanlarımızın iyiden iyiye ortadan kalmış olmasının bir diğer görünümüdür bu. Biz birlikte yaşam diyorsak, bu sadece insan merkezli bir tahayyül değil. Bütün bir biyota olarak birlikte yaşayacağız. Besin zincirinin en üstündeki insan, bir yok edici olmamalı. Kamu erkinin görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği durumlarda yaşanan bu saldırıların faturası da serbest hayvanlara kesilmemeli.

Çok kararlı bir tarif gerekiyor, kavramları bile kullanırken yeniden düşünmemiz gerekiyor. “Sahipsiz” sokak hayvanları, hayvanları mülkiyetle tasnif ediyor. Hayvan “terörü”, yine hayvanları güvenlikçi bir kavram seti ile değerlendiriyor. “Köpektapar” ithamları da, hak savunucuları kriminalize ediyor. Bize düşen şudur; biz kamuyu “görevli” olarak yeniden hatırlayacağız ve görevlerini hatırlatacağız. Görevlerini yapmayan kurumların hesabını şiddet çağrıları ile savunmasız canlara yöneltmeyeceğiz.

Çünkü bu çağrılar ile hayata geçecek katliam bir emsal teşkil edecektir ve sonrasında bu kitle mobilizasyonun yeni hedefinin ne olacağını tahmin etmek bizim tecrübelerimize sahip bir ülke gibi bir yerde o kadar da zor olmasa gerek.

Ben ölümün, öldürmenin değil, yaşamın, yaşatmanın safında olacağım. Her canlının refah içinde yaşam hakkını savunacağım.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve medyakorkusuz.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.