Deprem korkusuyla nasıl baş edilebilir?
Son günlerde art arda gelen deprem haberleri nedeniyle tüm toplum zor günler geçiriyor. Deprem korkusu, özellikle depremin yaşandığı veya riskin yüksek olduğu bölgelerde yaşayanlar için oldukça yaygın ve doğal bir duygudur. İlerleyen deprem korkusu, travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara da yol açabiliyor. Nev Sağlık Grubu Klinik Psikoloji bölümünden Psk. Helin Ezgi Deniz, deprem korkusu hakkında açıklamalarda bulundu.
Bursa, 28.01.2025- Son günlerde art arda gelen deprem haberleri nedeniyle tüm toplum zor günler geçiriyor. Deprem korkusu, özellikle depremin yaşandığı veya riskin yüksek olduğu bölgelerde yaşayanlar için oldukça yaygın ve doğal bir duygudur. İlerleyen deprem korkusu, travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahatsızlıklara da yol açabiliyor.
“Deprem korkusuyla başa çıkmak, kişinin hem duygusal hem de pratik olarak kendini hazırlamasıyla mümkündür. Bu korku, doğal bir tepki olarak kabul edilmelidir; çünkü deprem gibi olaylar, insanın güvenlik ihtiyacını tehdit eder. Ancak bu korku günlük yaşamı etkiliyor veya kontrol edilemez hale geliyorsa, üzerinde çalışılması gereken bir durum haline gelir” diyen Nev Sağlık Grubu Klinik Psikoloji bölümünden Psk. Helin Ezgi Deniz, deprem korkusu hakkında açıklamalarda bulundu.
“Hazırlıklı olmak, bu kaygıyı önemli ölçüde azaltabilir”
Deniz, “İlk adım, deprem korkusunu anlamaktır. Bu korku, genellikle belirsizlik ve kontrolsüzlük hissinden kaynaklanır. Dolayısıyla depremle ilgili doğru bilgi edinmek ve hazırlıklı olmak, bu kaygıyı önemli ölçüde azaltabilir. Örneğin bir deprem çantası hazırlamak, evde güvenli alanlar belirlemek ve acil durum planı yapmak, kişiye bir kontrol duygusu kazandırır. Duygusal olarak başa çıkmak için ise stres ve kaygıyı azaltmaya yönelik yöntemler kullanılabilir. Derin nefes egzersizleri, meditasyon ve farkındalık çalışmaları gibi teknikler, anlık kaygıyı yatıştırmada etkili olabilir. Aynı zamanda, bu korkuyu paylaşmak ve konuşmak da önemlidir. Aile üyeleri, arkadaşlar ya da bir uzmanla bu duyguları ifade etmek, kişinin kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olur. Eğer deprem korkusu çok yoğun ve günlük işlevselliği engelleyecek düzeydeyse, bir uzmandan destek almak faydalıdır. Psikoterapi yöntemleri, özellikle de bilişsel davranışçı terapi, bu tür kaygıları yönetmede oldukça etkilidir. Uzmanlar, kişinin deprem korkusunun altında yatan düşünce kalıplarını anlamasına ve bunları daha sağlıklı şekilde yönetmesine yardımcı olabilir” ifadelerinde bulundu.
“Bu tür bir travmanın hem kısa hem de uzun vadeli etkileri olabileceğini görüyoruz”
Psk. Helin Ezgi Deniz, “Deprem psikolojisine genel olarak baktığımızda, bu tür bir travmanın hem kısa hem de uzun vadeli etkileri olabileceğini görüyoruz. Deprem sonrası bireyler, yoğun bir korku, endişe, çaresizlik hissi ve belirsizlik yaşarlar. Bu dönemde ortaya çıkan travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), özellikle depremi bizzat deneyimleyen kişilerde sık görülür. Kabuslar, aşırı tetikte olma, uyku bozuklukları ve yeniden yaşantılıma gibi belirtiler, bu psikolojik durumun göstergeleridir. Aynı zamanda deprem, bireylerde güvenlik hissini kaybettirdiği için dünya algısında bir değişiklik yaratabilir. Deprem öncesi "güvenli" olarak görülen alanlar artık tehdit edici hale gelir. Bu durum, bireylerin yalnızca fiziksel değil, sosyal ve duygusal alanlarda da kendilerini savunmasız hissetmelerine yol açabilir. Ancak bu tür travmalardan sonra, insanlar genellikle zamanla yeniden bir denge bulurlar. Toplumun dayanışma göstermesi, bireylerin duygularını paylaşabilecekleri destek gruplarının varlığı ve psikolojik yardım hizmetleri, bu süreci hızlandırır. Sonuç olarak, deprem korkusuyla baş etmek ve deprem psikolojisiyle yüzleşmek hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ele alınması gereken bir süreçtir. Kendinizi hazırlıklı hissetmek, duygularınızı kabul etmek ve destek almak, bu zorlu sürecin üstesinden gelmekte en etkili yöntemlerdir. Deprem, fiziksel bir gerçek olduğu kadar, duygusal bir yük de yaratır; bu yükü paylaşmak ve anlamlandırmak, iyileşmenin ilk adımıdır” açıklamalarında bulundu.