DEM Partili Sırrı Sakık; Gelin, bu ülkenin azizleri olun
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, Meclis Genel Kurulu’nda görüşülen 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi üzerine söz aldı. Sakık konuşmasında Kürt sorununun çözümüne dair süren tartışmalara ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılara tepki gösterdi.
İKİSİ DE İDAM EDİLDİ
Kürtler ile Türklerin tarihsel ittifakına dikkat çeken Sakık, Kürtler ve Türklerin bin yıllardır aynı topraklar üzerinde yaşadığını söyledi. İsmet İnönü’nün Lozan Antlaşması’na giderken ki süreci hatırlatan Sakık, “İsmet Paşa Lozan'da Mustafa Kemal'i arıyor, diyor ki: ‘Eğer Kürtler dönüp demezlerse 'İsmet Paşa Kürtlerin ve Türklerin ortak temsilcisidir.' Lozan'da başaramayız.’ O dönem, Mustafa Kemal, Kürt milletvekillerini, Hasan Hayri'yi ve Yusuf Ziya'yı çağırıyor, ulusal giysileriyle oradan geliyorlar ve bu kürsüye çıkıp konuşma yaptıklarında Mustafa Kemal bir taraftan alkışlıyor, bir taraftan da ayaklarıyla yeri dövüyor ve ‘İşte, Kürt-Türk kardeşliği budur’ diyor ve kısa bir süre sonra Hasan Hayri, Elâzığ'da darağacına çekiliyor, ulusal giysilerini giydiği ve o gün yaptığı konuşma için Elâzığ'da idam ediliyor, Yusuf Ziya da Bitlis'te. İşte” dedi.
1993’TEKİ SÜRECE DEĞİNDİ
Turgut Özal’ın talebi sonrası Abdullah Öcalan’ın 1993’te yaptığı ateşkes çağrısına da değinen Sakık, “Biz Şam'dayken Özal öldü, hemen Öcalan şunu söyledi: ‘Türkiye'de öyle bir güç var ki Özal'ı onlar öldürdü.’ dedi. Ben de inanıyorum buna çünkü bu topraklarda barışın olmasını istemeyen güçler var; kandan, şiddetten beslenen güçler var. Geldik, alelacele bizim dokunulmazlıklarımız kaldırıldı, partimiz kapatıldı, biz cezaevine gittik. Sonrası ne oldu? Yıl 2013, bakın, o sürecin siyasi aktörleri, başta Selahattin Demirtaş, İdris Balukenler cezaevinde; Selahattin hâlâ cezaevinde; o barış sürecinin aktörlerinden oldukları için. Şimdi, Kürt siyasetçileri böylesi büyük bir bedel ödeyerek siyaseti şekillendirmeye çalışıyor” diye konuştu.
ÖRNEK MODEL SUNABİLİRİZ
Sakık, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Hüda'dan başka kimseye övgü yağdırmam ama ben size ve Sayın Öcalan'a övgüler yağdırıyorum. Gelin, bu ülkenin azizi olun; bakın, üç yıldır kanı durdurdunuz.’ Şimdi, bu akşam buradan yeniden sesleniyorum: Sayın Erdoğan, Sayın Bahçeli, yanı başınıza Sayın Özgür Özel'i de alın, Sayın Selahattin Demirtaş'ı da alın, barışa katkı sunacak bütün siyasi aktörleri alın, gelin bu ülkenin azizi olun. Olabilirsiniz, biz yeni bir iklim yaratabiliriz. Bakın, bizim başka yerlerde barış projemiz yok; ne New York'ta ne Oslo'da ne Londra'da ne Paris'te. Biz bu topraklarda, şurada, bu iklimde bir Ankara modelini oluşturabiliriz. Ne yapabiliriz biliyor musunuz? Valla, dünyaya örnek olacak bir model sunabiliriz.
BİR EL ATSANIZ BARIŞ GELECEK
Bakın, Sayın MHP Grup Başkan Vekili Erkan Bey, barış size çok yakın, çok; bakın, bir nefes, bir adım atsanız barış burada; size de görev düşüyor, sadece Sayın Bahçeli'ye ve Erdoğan'a bu işi yüklemeyelim. Selahattin Demirtaş'a, Öcalan'a değil, hepimize. Bakın, orada kimler oturuyor? Orada Nevroz oturuyor. Orada kim oturuyor? Beritan oturuyor. Orada kim oturuyor? Hristiyanları temsilen bir kardeşimiz George oturuyor, orada Alevileri temsilen Celal oturuyor. Burası bir bahçe. İşte, bütün halkların, bütün inançların, bütün kimliklerin bahçesi burada.
Siz kalkıp bir el tutsanız barış gelecek. Leyla Başkan, siz elinizi oradan uzatsanız emin olun, barış burada. Bu iklimi bu akşam burada hayata geçirin. Yarın Türkiye'nin şekli değişir çünkü bunu 2013'te gördük. Milyonlarca insan Diyarbakır'da toplandı ve hepsi barış istiyordu.
ERDOĞAN VE BAHÇELİ’YE ÇAĞRI
Onun için barış bize çok yakın. Bir başka arkadaşımın adı Heval. Yani Kürt isimlerini vererek söylüyorum bunların hepsi sizi bekliyorlar. El uzatsanız barış size bir el kadar yakın. Hep söylüyoruz ya Türkiye'nin üç tarafı deniz diye, bir tarafı Kürtler. Nereye gitseniz Kürtler karşınızda; Orta Doğu’nun neresine giderseniz gidin, ister Rojava'da ister Suriye'de ister İran'da ister Türkiye'de, çıkmaz sokakta bile Kürtler sizin karşınızda. ‘Benim haklarımı gasbetmeyin.’ Biz de Türkiye halklarına ve Türkiye'yi yönetenlere sesleniyoruz; Sayın Bahçeli'ye, Sayın Erdoğan'a sesleniyoruz: Gelin, bu ülkenin azizleri olun; gelin, bu ülkeyi birlikte... Yanı başımızda diktatörlükle yönetilen ülkeler vardı, Irak öyleydi, Suriye öyleydi, oradan bağırıyorlardı, ‘Kanımızla, canımızla seninleyiz ey Saddam.’ diyorlardı ama Saddam'ın düştüğü gün ne oldu biliyor musunuz? Valla, ilk önce yanı başında olanlar gittiler, onun büstünü, heykellerini yerle bir ettiler.
MÜZAKARE ETMELİ
Şimdi buradan çağrımızdır siyasi aktörlere, bu ülkeyi yönetenlere: Sayın Erdoğan'ın bu konudaki cesaretini biliyorum geçmişten, bunu yapabilir, barışı sağlayabilir; yanı başına Sayın Bahçeli'yi de aldığında, emin olun, bu topraklarda barış inşa edilir, Sayın Özgür Özel'i aldığında barış inşa edilir. Onun için, Türkiye'nin buna ihtiyacı var, Türkiye'nin bir an önce barışını sağlaması gerekir ve Türkiye Rojava'yla dostluklarını sürdürmelidir; kendi Kürt'üyle barışmalı ve diğer Kürtlerle mücadele değil müzakereyi sürdürmelidir.
‘SİZ GİTMELİSİNİZ’
Rojava'daki bütün siyasal oluşumlara, Türkiye'nin dışında herkes ona ‘seküler bir hareket’ olarak bakıyor, bir tek Türkiye ona ‘terörist’ diyor. Oysaki onlar kendi topraklarında yaşıyorlar. Hakan Fidan diyor ki: ‘Çekip gitsinler.’ Kardeşim, orası onların toprakları; onlar orada doğdu, orada büyüdüler, kökleri orada, hayatları orada. Oradan gitmesi gereken tek bir birim varsa oradaki cihatçılardır, orayı işgale giden güçlerdir, siz gitmelisiniz; o halk orada yaşıyor, o topraklar bu halkın toprakları.” (MA)