İMAMOĞLU İKTİDARA “TEĞMEN” TEPKİSİ: “BU MİLLETİ NİYE KAVGA ETTİRMEK İSTİYORSUNUZ”

İKTİDARA “TEĞMEN” TEPKİSİ: “BU MİLLETİ NİYE KAVGA ETTİRMEK İSTİYORSUNUZ”

“Neredeyse hiçbir meselede, kafalarının arkasında başka bir ajanda olmadan tartışamaz hale geldiğimiz günleri yaşıyoruz. Çok üzüntülüyüm. Ve üzüntüyle ifade ediyorum; her olaydan, her vakadan siyasi rant sağlama çabası ve bu çabayla masaya oturmanın ilk kuralı olarak davranmayı esefle izliyorum. Üzülerek takip ediyorum. Sanki ülkemizde bütün konular bitmiş, her meseleyi halletmişiz ve hiçbir sorunumuz yokmuş gibi, -hepiniz biliyorsunuz- Harbiye'nin pırıl pırıl mezunlarıyla uğraşmayı bir mesele kabul ederek, bunun üzerinden dahi siyasi rant elde etme aklını, artık hüzünlenerek dinliyorum. Üzülmüyorum, hüzünleniyorum. ‘Bu tür tutum ve tavırların, bu millete ne kadar kötü olduğunu hiç hesaba katmıyorlar mı’ diye düşünüyorum. Özellikle seçilmiş bir toplantıda, milletini birbirinden uzaklaştırma gayreti içerisinde ve o toplantıda kullanılan dil ile insanları tehdit eden anlayışı kınıyorum. Bu anlayışın karşısındayız biz. O özellikle seçilmiş toplantıda ve ortamda, olaydan tam 8 gün sonra ağızlar açılarak, sönmüş bir ateş harlanmak isteniyor. Ben diyorum ki; Allah aşkına derdiniz ne sizin? Buradan çıkarmak istediğiniz olay ne sizin? Burada neyi büyütüyorsunuz? Allah'ın bir gününü bile, bu millete kavga ettirmeden, bu millete bir ortam yaratmayacak mısınız? Nedir derdiniz sizin? Bu milleti niye kavga ettirmek istiyorsunuz?”

“İNSANLAR KUCAKLAŞACAK DİYE, ÖDÜ KOPUYOR BUNLARIN”

“İnsanlar birbirini daha çok sevecek, kucaklaşacak diye, ödü kopuyor bunların. Ben ise; iki insan birbirine hafif yan gözle baktıklarında bile, içim parçalanıyor. Bu milletin iki insanının bile birbirine kötü bakmasını bir yönetici isteyebilir mi? İsteyemez, istememeli. Bu milletin hiçbir evladının birbirine kötü gözle bakmasını isteyemez. Ortamda bir sıkıntı varsa, iyileştirir. Ruhlarına güzel duygular serper. Tam aksine, ortada bir olay yokken dahi, buradan ateşi harlamak nedir Allah aşkına? Sevgiden nefret eden akıl gördünüz mü? Sevgiden nefret edilir mi? Bir yuvada büyüyen bir insan, bu memleketin evladı olan bir insan, sevgiden nefret edebilir mi? Bu topraklar, sevginin toprakları. Mevlana öyle demiyor mu? Yunus Emre öyle demiyor mu? Hacı Bektaşi Veli öyle demiyor mu? Mustafa Kemal Atatürk öyle demiyor mu? Birbirinizi sevin demiyor mu? İnancımız, bize öyle söylemiyor mu? İnancımız, ‘birbirinizi sevin’ demiyor mu? ‘Yaradan'dan ötürü birbirinizi sevin’ diyen anlayış eğer bir insanda varsa, iki insanın birbirine kötü gözle bakmasını ister mi? Bir de bu anlayışa bakın. Milleti birbirine düşürme çabası! Onun için, eskiden böyle üzülürdüm birkaç insana; şimdi hüzünleniyorum. Onlara üzülmekten vazgeçtim. Yani içimden, bütün benliğimden, yıllardır, ‘Allah'ım akıl ver bunlara’ diyorum. Başka bir şey demiyorum. Dua ediyorum.”

“KENDİ PARTİLERİNDE DAHİ UZLAŞAMADIKLARI BİR KONUDA…”

“Düşünsenize; kendi partilerinde dahi uzlaşamadıkları bir konuda, bu kadar sert, bu kadar toleranssız bir tavır takınılmasını anlamak mümkün değil. Gençler ne yapmış? Ne yapmış gençler? En mutlu, en gururlu, en onurlu günlerinde, büyük bir coşkuyla, annelerinin, babalarının, ablalarının, abilerinin, kardeşlerinin huzurunda, büyük bir coşkuyla ne yapmış? Bu memleketin kurucusu, evinin yatağını görmemiş, annesine doya doya sarılamamış, hayatını cephelerde geçirmiş, ebedi başkomutana teşekkür ediyorlar. Bunun nesi suç? Mustafa Kemal Atatürk'e saygısını Mustafa Kemal Atatürk'e saygısını dile getirmenin, bunun altından iş çıkarmanın, iş aramanın çabası ne? Bakın; bugün teğmenlere kızdınız. O çocuklara ne yaptınız biliyor musunuz? O teğmenlerin içindeki, o parlayan pırıl pırıl ışığı, karanlık bir tülle kapattınız. Ne yaptınız? Orada kamerada görünen 20-30 tane genç yok. Uzaktan çekilen fotoğrafa bakın. Ve tarihte hiçbir ülkede olmayacağı gibi, pırlanta gibi, 2-3 tane genç kızımızın birinci olduğu okullardaki o yüzlerce gencin, akın akın gelerek, simgeleri olan kılıcını havaya kaldırarak kutlamalarını yapmışlar. Ayıptır. Ayıptır. Yazıktır, günahtır.”

“BİLMEYENLERE SÖYLEYELİM: 86 MİLYON İNSANIN ORTAK DEĞERİDİR ATATÜRK”

“Asker kavramı, bu millet için kutsaldır, biliyorsunuz. ‘Bu millet asker doğar’ deriz. Bu, millet için kutsaldır. Ben bazen şöyle derim. Mesela bu çağda asker olmak ne demektir, biliyor musunuz? Bu milletin iyiliği için, nefer gibi çalışmak demektir. Az önce dedim ya; iyi bilim insanı olmak demektir asker olmak. İyi eğitimci olmak, iyi işçi olmak, iyi öğretmen olmak demektir. İyi yönetici olmak demektir asker olmak. Asker olmanın, bizim kavramlarımızda kutsal bir yeri vardır. Milletine hizmet eden, topraklarına hizmet eden… İlla savaşan anlamına gelmez ki. Bizim ordumuz, bizim için zaten kutsaldır. Onun ayrı bir yeri vardır. Onun için biz anlayışımızda ne deriz; ‘Siyaseti kışladan uzak tutacaksınız’ deriz. Orası ortak değerlerin yeridir. Bilmeyenlere söyleyelim: 86 milyon insanın ortak değeridir Mustafa Kemal Atatürk. Anlamak istemeyenlere söyleyelim.”

“O GENÇLERİN HEVESLERİNİ SİZE KIRDIRMAYACAĞIZ”

“Peki karanlık bir türle kapattınız da ne geçti elinize? Kaldı ki bu millet, sizin yargılarınızın ne kadar sık değiştiğini, kararlarınızın ne kadar sık değiştiğini de çok iyi biliyor; onu da söyleyeyim yani. Hatırlayın; sadece kararlar böyle kıyısından değişmiyor. 180 derece taban tabana zıt hale geliyor. 2019’da bana ne demişlerdi? (Kalabalıktan ‘Sisi’ sesleri.) Sisi katildi, değil mi? Şimdi ne oldu? Kardeşim! Bana da ‘kardeşim’ demesini beklerim herhalde, değil mi? Öyle bir şey desin yani. Milletimizi hem düşündürelim hem güldürelim. Gülelim. Gülünecek durum bu biliyor musunuz? Hüzünlenelim, ama bir de gülelim. Niye? Bu tutumların tam tersi, tutarlı tutumlar vardır, tutarlı duruşlar vardır. Biz, o duruşları temsil etmeye ve o duruşa layık olmaya devam edeceğiz. Onlar, bu tür zıtlıklarıyla tarihe geçsin. Tarihçiler, müstehzi ifadelerle sizi anacaklar. Yarın da ‘Teğmenler haykırmış, aldatıldım’ der mi, bilmiyorum. Yarın böyle dersiniz, demezsiniz ama bugün o gencecik, pırlanta gibi, anne-babaların özellikle büyütüp, o gün de gururlarını yaşadıkları, özellikle o anneciklerin… Onlar anne-baba şefkatiyle büyümüş, bu milletin şefkatini kazanmış, devletin, devletin başındaki insanın da şefkatini görmek isteyen, pırlanta gibi gençler. O gençlerin kırmayın. O gençlerin heveslerini size kırdırmayacağız.”

“O TEĞMENLER DE AİLELERİ DE BOYUNLARINI HİÇ BÜKMESİN”

“O teğmenler de aileleri de boyunlarını hiç bükmesin. Ben buradan teğmenlere söylüyorum, ‘Mustafa Kemal'in askerleriyiz’ demeye devam edin kardeşim. Bunun altından; yok darbeymiş, oymuş, buymuş, siyasetmiş, menfaatmiş, düşmanlıkmış… Hadi oradan. Hadi oradan. Bu memleketin hangi iline giderseniz gidin, Yemen'den Balkan Savaşı'na, Çanakkale'den Kurtuluş Savaşı'na, her evde ya şehit ya gazi torunlarını görürsünüz. Ayıptır. Milleti birleştirmek yerine, ayrıştırma dilinizi buradan Kınıyorum. Nereden? Osmanlı İmparatorluğu'nun kurulduğu yerden. Nereden? Düşmana ‘dur’ denen yerden, Bilecik'ten kınıyorum, Bozüyük'ten kınıyorum, Söğüt'ten kınıyorum sizi. Atatürk'ü benimsemeyenler, ona saygısızlık edenler bilsinler ki; bu millete saygısızlık yapıyorlar. 86 milyon insanımıza saygısızlık yapıyorlar. Bu milleti küçümseyenler, milletin kararını yok saymaya kalkanlar bilsinler ki; milleti değil, kendilerini aşağıya çekiyorlar. Bu ülkeyi bize armağan eden, vatanımızı var eden herkese bizim saygımız hiç eksilmedi, eksilmeyecek. Bugün burada; Atatürk'ün, İnönü'nün sonsuz bir vatan sevgisi ve fedakarlıklarla, düşman ordularını burada durduran Bozüyüklülerin, Kurtuluş Savaşımızın tüm şehit ve gazilerinin huzurunda, gönülden dua ediyorum. Onlara rahmet diliyorum. İyi ki onların evlatlarıyız. Onlara, ‘Bizi Allah'ım mahcup etmesin’ diye dua ediyoruz.”

“BU DEMOKRASİ BİZE NE KAZANDIRDI BİLİYOR MUSUNUZ?”

Ülkenin her yerinden vatandaşları açılışını yapacakları anı evi ve seyir terasına davet eden İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: 

“İnsanların burada ne büyük bir mücadele verdiğini hissedin. Bu ülkenin neler pahasına kurulduğunu, bugünlere ne zorluklarla gelindiğini, gelin, burada görün. Biz, başka bir şey daha yapmışız o dönemde. En zor şartlarda, Haymana'dan top sesleri gelirken, Meclis’te demokrasiyle, milli mücadelesini bir arada veren, dünyada başka bir devlet var mıdır? Gidin bakın. Yok. Demokrasiyi zihninde canlı tutamayan, konuşamayan, bilmeyen bir dünya varken, Mustafa Kemal Atatürk, şehir şehir gezerek, demokrasiyi nakış gibi insanlarımızın ruhuna örerek; Amasya'dan Sivas'a, Erzurum'a, oradan Ankara'ya, bize böylesi büyük bir emaneti bıraktı. Bu demokrasi bize ne kazandırdı biliyor musunuz? En doğusundan en batısına, en güneyinden en kuzeyine, Kars'tan, Hakkari'den Artvin'e, Diyarbakır'dan, Sivas'tan Ankara'ya, Kütahya'dan Bilecik’e, İzmir'e, Muğla'dan İstanbul'a, Edirne'ye… Ey milletimiz! Her etnik kökenden, her inançtan milletimiz; işte bu başarı bize, hepimize, 86 milyon insana bu memleketin tapusunun eşit hisseder olarak verilmesini sağladı. Milletimiz olarak, onun için Atatürk'e dua ediyorum, minnet duyuyorum.”

“SİZDEN İSTEĞİMİZ, O YÖNETİCİLERİ İŞBAŞINA GETİRİN”

“Her daim o verilen hak-hukuk üzerinden, egemenlik hakkınıza her zaman sahip çıkmalısınız. Seçtiğiniz yöneticilerin lafta değil, gerçekten sizlerin hizmetkarı olduğuna dikkatle bakmalısınız. Vatandaşına had bildiren değil, haddini bilen yöneticilerin olduğu sistemdir cumhuriyet. Bunu unutmayın. Sevgili çocuklar, kıymetli gençler; bakın bunu unutmayın. Yönetici, adı Ekrem İmamoğlu ya da Mehmet Başkan ya da Melek Hanım ya da Ayşe Hanım, fark etmiyor… Vatandaşa karşı had bildiren değil, vatandaşına karşı haddini bilen yönetici olmaktır, cumhuriyetin yöneticisi olmak. Sizden isteğimiz, o yöneticileri işbaşına getirin. Tarihe tanıklık eden bu alanda, bu çok anlamlı ve değerli eserde ortaya koyulan emek çok kıymetlidir, çok önemlidir. Böylesi bir atmosferde, biz ne yapmalıyız biliyor musunuz? Sıkı sıkı, omuz omuza olmalıyız. Aramıza nifak sokmak isteyenler olacak. Bizi birbirimize düşürmek isteyenler olacak. Bazen eksiklerimiz olacak, hatalarımız olacak. Aman ha! Aman ha! Amasız, fakatsız, detayları bir kenara bırakarak, tek hedef var: Bu memlekete, en güçlü cumhuriyetin ve demokrasinin hissedildiği, özgürlüklerin hissedildiği, o eşit hissedar olmanın hissedildiği günleri hediye etmek. Menzilimiz budur. Bu yoldan vazgeçmeyiz; vazgeçmeyeceğiz.”